Filistin, Batı Akdeniz'de ve Orta Doğu'da, İsrail topraklarının bir kısmını ve Gazze Şeridi ve Batı Şeria gibi Filistinlilerin kontrolündeki toprakları kapsayan bölge.[1] Bölgenin sınırları oldukça tartışmalıdır ve bazı kaynaklar Ürdün'ü de dahil ederler.[1] Filistin (bazı kaynaklarda bir kısmı), Kutsal Topraklar olarak bilinir ve Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için kutsaldır.[1][2] 20. yy'dan beri bölgede Arap ve Yahudi milli unsurlarının mücadelesi devam etmekte, zaman zaman uzun süreli şiddete ve hatta savaşa dönüşmektedir.[1]
Filistin kelimesinin kökeni Yunanca Philistia sözcüğüdür ve Filistinlerin yurdu anlamına gelir.[1][2] Filistinliler M.Ö. 12. yy'da güney sahilinde, Tel Aviv-Yafa ve Gazze arasındaki küçük bir bölgeyi işgal etmişler ve Yunanlı yazarlar bu bölge için Philistia ismini kullanmışlardır. Filistin adı, 2. yy'da Romalılar tarafından Suriye Eyaleti'nin güneyini tarif etmek Suriye Filistini şeklinde kullanılmış ve yeniden canlandırılmıştır.[1] Buradan Arapça'ya girmiş, en az İslam tarihinin başından beri kullanılagelmiştir. Roma İmparatorluğu'ndan sonra Filistin adının resmi olarak kullanımı, Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp bölge İngiliz mandası oluncaya kadar ortadan kalktı. İngiliz mandası olan Filistin, hemen hemen tüm modern İsrail'i, Batı Şeria'yı ve günümüz Ürdün'ü olan Şeria Nehri'nin doğusunu kaplıyordu.[1] Birleşik Krallık daha sonra Şeria Nehri doğusundaki toprakları ayrı bir idari yönetim altına aldı.[1]
Filistin Devleti (Arapça: السلطة الوطنية الفلسطينية / Es Sulta el Vataniyye el Filistiniyye), Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni yöneten geçici bir idari örgüttür.
Filistin Ulusal Yönetimi 1994'te, İsrail hükûmeti ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında yapılan Oslo'daki uzlaşma görüşmelerinden sonra iki taraf arasındaki uzlaşma görüşmeleri sırasında 5 yıllık geçici dönem hükûmeti olarak kuruldu.
Eskiçağ'da Filistin Doğu Akdeniz Uygarlığının iki merkezi (Mısır ve Mezopotamya)arasında yer alıyordu. Kendisine her zaman geçici bir bağımsızlık tanıyan bu iki medeniyet arasında kalıyordu ve birçok çatışma ve istila ile karşı karşıya kalıyordu.
Bölgeye ilk olarak yerleşen (M.Ö. 3. binyılda) Samiler, kısmen yerli olan ve yerli olmayan başka topluluklarla karıştılar.
M.Ö 3. binyılın sonunda bölgeyi yarı göçebe topluluk Amurlular tarafından işgal edildi ve bölge yakıp yıkıldı. Amurlulardan sonra M.Ö. 1700-M.Ö. 1550 yılları arası ise Mısır'da hüküm süren Hyksos hanedanı tarafından hakimiyet altına alındı. Daha sonra ise Sina Çölü'nden gelen Yahudiler tarafından hakimiyet altına alındı. Bölgede kurulmuş olan Yahudi devleti daha sonra ikiye ayrıldı ve Babillilerin yönetimine girdi. Bölge daha sonra Persler, Romalılar, Bizans, İslam Devleti, Fatımiler, Selçuklular, Eyyübiler, Memlükler ve Osmanlıların Hakimiyeti altında kalmıştır. (2 Kasım 1917) yılında Balfor bildirisinin yayınlanmasından sonra 1920 yılında İngiltere'nin manda yönetimine girmiştir.
14 Mayıs 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasının ardından Arap-İsrail Savaşları patlak vermiştir. Birleşmiş milletler 29 Kasım 1947 yılında Filistinin paylaştırılmasına karar vermiştir. %50'si Yahudilere %50'si ise Filistinlilere bırakılmıştır. Kudüs'e ise Uluslararası statü verilmiştir.
İlk paylaştırmada Filistin bölgesinde yer alan Batı Kudüs, 1948 yılında Kudüs çevresinde Yahudi yerleşim birimlerinin artması ile İsrail yönetimine geçmiştir. (Kudüs'ün tamamı 1967'deki Altı Gün Savaşında İsrail'in eline geçmiştir.)
1947'deki BM paylaşımından bu yana harita oldukça değişmiş, Filistin, Batı Şeria ve Gazze olmak üzere birbirinden kopuk iki toprak parçası haline gelmiştir.
Filistin'in nüfusu 9 milyon 500 bin'dir (2000 tahmini). Bu nüfusun 6 milyonu "yeşil hat" içindeki bölgede, 1 milyonu Gazze'de, 1 milyon 500 bini Batı Şeria bölgesinde yaşamaktadır. Ortalama nüfus artış hızı %3.7'dir. Önemli şehirleri Gazze, Nablus, Eriha, Ramallah, El Halil'dir.
Nüfus yoğunluğu ise km² başına 300'dür. Ancak nüfus yoğunluğu konusunda bölgeler arasında büyük bir dengesizlik mevcuttur. Gazze Şeridi'nin alanı 400 km² kadar olduğundan bu bölgede km² başına düşen insan sayısı 2500'ü bulmaktadir. Bu bölgedeki nüfus yoğunluğunun bu kadar fazla olmasının sebebi 1948'de işgal edilmiş topraklardaki Filistinlilerin birçoğunun bu bölgeye göç etmeye zorlanmış olmasıdır. Bu yüzden Gazze Şeridi'ndeki nüfusun üçte ikisi mülteci kamplarında yaşamaktadır. Batı Şeria bölgesinde nüfus yoğunlugu 200 civarındadır. "Yeşil hat" içinde kalan bölgenin yaklaşık 12 bin km²'lik bölümünü Negev ve Eilat çölleri oluşturur ve bu bölgelerde nüfus yoğunluğu oldukça düşüktür. Bu yüzden bu topraklardaki 6 milyon nüfusun büyük çoğunluğu 8 bin km²'lik alana yayılmıştır. Dolayısıyla bu bölgede de ortalama nüfus yoğunluğu 700 civarındadır.
BM paylaştırma planı, 1947
Filistin Ulusal Yönetimi'nin ekonomisi büyük ölçüde İsrail ile ikili ilişkilere ve dış yardımlara bağımlıdır. Hamas'ın 2006 genel seçimlerini kazanması ile 55 milyon dolarlık vergi gelirinin Filistin Ulusal Yönetimi'ne iletilmesi İsrail tarafından durdurulmuştur. Ayrıca Hamas ile El Fetih arasındaki çatışmalar da ekonomiyi olumsuz etkilemektedir. Son BM araştırmalarına göre işsizlik %39'a, yoksulluk %67'ye çıkmıştır.
Dış Bağlantılar [değiştir]
Filistinli, sadece Filistin bölgesindeki insanlar değil, değişik ülkelere dağılmış olan Filistin kökenlilerin tam olarak birbiriyle örtüşmeyen öz kimlik tanımlarıdır.
Orta Doğu ülkeleri başta olmak üzere, nüfusunun yarısından fazlası dünyanın değişik bölgelerine dağılmış vaziyette yaşayan ve birbirleriyle sıkça ilişkiye girmeyen farklı birkaç Filistinli yaşamının varlığı tek bir milli kimlikten bahsetmeyi zorlaştırır. Filistinliler, yaşadıkları tarih, şu anda içinde bulundukları farklı sosyo-ekonomik koşullar ve farklı coğrafyalar nedeniyle özgün bir konuma oturtulmak zorundadır.
Filistinlilerin kendi benliklerini ortaya koymaları 1880’lerden başlayarak Filistin’e akın eden Yahudilere olduğu kadar Siyonist örgütlerin Filistin hakkındaki ideolojik beyanlarına karşı bir tepkiydi aynı zamanda.
Filistinli kimlik bilincinin oluşumu Filistin sorunu ile iç içe geçmiştir. Bu özelliği dolayısıyla sürekli anti-İsrail, anti-Yahudi söylemle beslenmiştir. Dolayısıyla büyük oranda bir tepki kimliğidir. Yaşadıkları zor şartlar nedeniyle bir direniş kimliğidir de aynı zamanda. İsrail’e, bazen de yaşadıkları ülkelerdeki çoğunluk unsurlarına karşı bir direniş ve tepki kimliği.
Filistinliler, İsraillilerin ve Batılıların yurtsuzlaştırma etkisi yapan söylemlerine karşı kendi kimliklerini ve toprağa bağlılıklarını dillendirmişlerdir. Batılılar, Yahudi olmayan halkın varlığından Arap İsyanı (1936-1939) ile haberdar olmuşlardır. 1948 yılında Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulması ve Manda Filistin’den arta kalanlara da Mısır ve Ürdün’ün el koymasıyla Filistinlilerin Filistin topraklarında yaşayanlar olarak tanımlanması sona ermiştir. Bundan sonra mülteci, İsrailli Arap, Ürdünlü, Mısırlı, Lübnanlı, fedai gibi sıfatlarla anılmışlardır. Filistinliler ise tüm bu sıfatları reddetmektedirler. Ben Yahudi değilim, ben Mısırlı, Ürdünlü, Lübnanlı değilim, ben terörist değilim diyerek, "ben Filistinliyim" ifadesiyle kendilerini tanımlamaktadırlar.
Farklı ülkelerde ve farklı sosyo-ekonomik koşullarda yaşayan Filistinliler birbiriyle tam olarak örtüşmese de "ben Filistinliyim" ortak tanımında birleşmişlerdir. Bu kimlik tanımında bir zamanlar kaybedilmiş olan aynı toprak parçasına atıf yapılır. "Filistinli kimliği" ifadesinin içi doldurulurken, kimi zaman farklı kimi zaman ortak bazı semboller kullanılır. Hatta bazı ortamlarda öteki olarak algılanan grupların üyelerini dışlamak üzere kullanılan tanımlayıcı özellikler, başka bir ortamda yakın ilişkileri ortaya koymak üzere kullanılmaktadır.
Dil konusu örnek olarak gösterilebilir. İbranice bilen Filistinliler İsraillilerle konuşurken bu dili pek nadir olarak kullanırlar. Bunun yerine İngilizce kullanmayı tercih ederler. Ortadoğu’da bulunan İsraillilerin oluşturduğu doğulu Yahudiler de evde Arapça konuşmakla birlikte kamuya açık yerlerde, Arap sanılırlar korkusuyla Arapça konuşmazlar. Bu açıdan bakılınca, Arapça Filistinli kimliğinin en önemli birleştirici özelliklerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır.
Hem sürgünde hem de işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilerin ortak tutkusu Filistin topraklarına yeniden sahip olmaktır. Fakat bu tutkuya sahip olanların pek azı geçmişte ortak bir toprak parçasını paylaşmıştır. Bu durum sadece 1948 mültecileri için geçerlidir. Bunların sürgünde dünyaya gelen üçüncü kuşak sonrası torunları, geçmişte müthiş şeyler yapmış, aynı topraklar üzerinde yaşamış olma durumundan ve bunların vereceği motivasyondan yoksundurlar. Ancak gelecekte kendilerine ait olan aynı topraklar üzerinde yaşama hayali Filistinli direnci ve kimliğini ayakta tutmaktadır. Filistin diasporasından gelen daha eğitimli bir Filistinli ile Filistin mülteci kampından gelen bir Filistinli entegrasyon sürecinde karşılaşacakları sorunları şu an için düşünmemektedirler. Onların şu an için düşündükleri Filistin’in kurtuluşudur ve çalınan, işgal edilen toprakların geri alınmasıdır. Kısacası bir ulus olma fikrini sürekli canlı tutan bir sürgün kimliği söz konusudur. Sürgün deneyimi Filistinlilerin çoğu için ortak acı ve ortak motivasyon anlamına gelir. Bu motivasyon I. ve II. İntifadanın ortaya çıkmasını sağlayacak olan kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan insanların motivasyonudur.
Filistin, farklı konumlardaki Filistinliler tarafından farklı biçimde hayal edilecektir. İşgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinli, İsrail politikaları doğrultusunda gelişmelere bakarak geçmiş ve gelecekteki Filistin’i farklı bir biçimde algılayacak, New York ya da Beyrut’ta sürgünde yaşayan diğer Filistinli ise daha değişik bir Filistin düşleyecektir. Bu algılama ve düşteki çeşitlilik birlikte yaşama arzusu ve iradesi propagandasının yapılmasına ve sağlanmasına gelindiğinde ciddi sorunlar yaratacaktır. Bu çerçevede milli kimliğin önemli unsurlarından olan dost-düşman tanımlaması da farklılık göstermektedir. Birinci kuşak mülteci Filistinliler için düşman daha çok İsrail iken, kamplarda yaşayan daha genç Filistinliler için düşman, İsrail’in yanında sürgünde kendilerini sömüren herkes olmuştur. Ancak şu anda Filistinlilerin derdi bu da değildir, gittikçe güçlenen birlikte yaşama isteği ve bu uğurda verilen mücadeledir asıl olan.
Edward Said 1985’te yazdığı Filistin Sorunu adlı kitabında "Bireyler olarak Filistinlilerin yaraları aynı temanın 3.5 milyon varyasyonu gibidir" ifadesiyle bunu dile getirmektedir. Ona göre, "her bir Filistin toplumu kimliğini muhafaza etmek için iki ayrı düzeyde mücadele etmek zorundadır: birincisi, bir Filistinli olarak Siyonizm’le ve kaybolan bir vatana ilişkin tarihi ile hesaplaşmak; ikincisi, yine bir Filistinli olarak günlük yaşam koşullarını ve oturduğu devlette maruz kaldığı baskıyı göğüslemek. Lübnanlı Filistinliler, Amerikalı Filistinliler, Ürdünlü, Suriyeli, Batı Şerialı Filistinliler vardır ve sayıları, İsrail Yahudilerine ve diğer Araplara oranla daha hızla büyümektedir. Bugün New York ya da Amman gibi yerlerde Filistinli çocuklar doğuyor ve hala kendilerinin Shafa Amr, Kudüs ya da Tiber’li olduklarını söylüyorlar".
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ; Arapça: منظمة التحرير الفلسطينية Munazzamat al-Tahrīr al-Filastīnīya; İngilizce: Palestine Liberation Organization).
Uluslararası ortamında PLO olarak tanınan bu örgütün temelleri, 13 Ocak-16 Ocak 1964’te Kahire'de toplanan Arap Zirvesi'nde atıldı. 29 Mayıs 1964 tarihinde Filistin Ulusal Konseyinin toplanmasının ardından 2 Haziran 1964 tarihinde Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. Örgüt Arap devletleri arasında bir liderlik savaşı yüzünden Filistinliler tarafından değil Arap devletleri tarafında özellikle de Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır'ın yoğun desteği ile kuruldu.
FKÖ'nün kurumsallaşması aşamasında Arap devletleri Filistinlileri mücadele yönünde yetiştirmek amacıyla askeri okullarına alma talebinde bulundular, ayrıca teşkilatın finansmanı için bir Filistin Milli Fonu oluşturuldu. Arap devletlerinde FKÖ'nün ofisleri açıldı ve o sıralarda Gazze ve Sina'da üslenecek bir Filistin Kurtuluş Ordusu kuruldu.
Bir anlamda Filistin davasının siyasal temsilcisi olan ve çok sayıda Filistinli örgütü bir çatı altında toplayan FKÖ, 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda etkinliğini artırdı. 1968 yılında yapılan Filistin Ulusal Konseyi'nin dördüncü toplantısında FKÖ yeniden örgütlendi. Silahlı gruplar üye yapılırken, sözleşme yeniden gözden geçirildi ve Filistin Kurtuluş Ordusu'nun askeri kanadı kuruldu.
FKÖ'nün en önemli organı Filistin parlamentosuna eş değer olan Ulusal Konsey'dir. Üyeler, Konsey'in mevcut kurulu, askeri gruplar, Filistin birlikleri, meslek örgütleri ve önde gelen Filistinlilerin görüşmeleriyle belirlenmektedir. Konsey, FKÖ'nün siyasetini ve programlarını oluşturan en üst kuruldur.
FKÖ şemsiyesi altında bulunan gruplar içindeki en büyük örgüt olan El-Fetih'in lideri Yaser Arafat 1969'da FKÖ Yürütme Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Arafat yönetimi 1973 yılından itibaren diplomasiye ağırlık vererek FKÖ'ye sürgün hükümeti niteliği kazandırdı. 1974 yılında örgüt, Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Filistinlilerin tek meşru temsilcisi olarak tanındı. 1980'li yılların başlarına kadar FKÖ pek çok değişik grubu bünyesinde taşıyor olmasına rağmen Filistin davasının önde gelen örgütü olma özelliğini korudu. Örgütün merkezi 1967 savaşından sonra Ürdün'e, 1970'te Lübnan'a ve 1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgaliyle Tunus'a taşındı.
FKÖ Başkanı Arafat, Aralık 1988'de FKÖ adına terörizmi kınadığını açıklayan bir konuşma yaptı. Bunun üzerine ABD bu açıklamanın, FKÖ içinde yer alan El-Fetih, Güç 17, Havari Grubu, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi FHKC ve Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi FDHKC gibi örgütleri de bağladığını düşündü. Fakat ABD ile FKÖ arasındaki diyalog FHKC'nin 30 Mayıs 1990'da İsrail kıyılarına saldırmasıyla bozuldu.
1990 yılında Körfez Savaşı sırasında Yaser Arafat, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgaline tam destek vererek tüm dünya kamuoyunu şasırttı. Bunun sonucunda savaşın ardından tüm Filistinliler Kuveyt'ten atıldılar.
1994 yılında yapılan Gazze-Eriha Anlaşması ve Eylül 1995'te yapılan II. Oslo Anlaşması'yla İsrail Gazze Şeridi'nin tamamına yakınının, Batı Şeria'nın ise bazı bölgelerinin yönetimini Filistin Otoritesi'ne bıraktı. 1996 yılının Ocak ayında yapılan seçimlerin sonucunda 88 üyeli Filistin Otoritesi Konseyi oluşturuldu. Ayrıca seçimlerin sonunda Arafat Filistin Otoritesi'nin başkanı olarak göreve başladı. Filistin Otoritesi kabinesi 23 bakanlıktan oluşuyordu fakat önemli kararları alma yetkisi Arafat'a aitti. Ayrıca hükümette önemli pozisyonlar el-Fetih üyelerine verildi. FKÖ, bugün devam eden varlığı ile Filistin Ulusal Otoritesi'ni yürüten siyasal bir parti gibi işlev görmektedir.
Filistin Kurtuluş Örgütü Liderleri [değiştir]
Dış bağlantılar [değiştir]
Fhkc Askeri Kanadı Ebu Ali Mustafa Tugayları Fotoğrafları
FKÖ'de eğitim gören 68'liler [değiştir]
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Cihan Alptekin'in de aralarında bulunduğu birçok devrimci 1968-1970 yıllarında İsrail'e karşı gerilla savaşı yaparak askeri eğitim aldılar.
Filistin Kurtuluş Örgütü'nün resmi amblemi
|