ANA SAYFA
MENTEŞE
MUĞLA
İLLERİMİZ
CUMHURBAŞKANLARIMIZ
BAŞBAKANLARIMIZ
TÜRKİYE
DEVLETLER
DEVLET BAŞKANLARI
ŞİİR KÖŞESİ
TURİZM
HABERLER
YEMEK KÖŞESİ
RESİMLER
EN'LER
JEOPOLİTİK
ÇEŞİT ÇEŞİT PARALAR
ARABALAR
EV RESİMLERİ
İSLAM
=> İSLAM NEDİR?
=> HAZRETİ MUHAMMED(S.A.V.)
=> HALİFELER
=> FIKIH
=> ŞERİAT
=> TASAVVUF
=> HANEFİLİK VE İMAMI AZAM
=> ŞAFİİLİK VE İMAM-I ŞAFİİ
=> MALİKİLİK VE İMAM-I MALİKİ
=> HANBELİLİK VE İMAM-I AHMED BİN HANBEL
=> SELEFİLİK
=> EŞ'ARİLİK
=> MATURİDİLİK
=> ŞİA
=> HARİCİLİK
=> CAFERİLİK
=> İSMAİLİYYE
=> MÜTEZİLE
=> YEZİDİLİK
=> BEKTAŞİLİK
=> KADERİYEE
=> CEBRİYYE
=> MÜRCİE
=> KADİYANİLİK
=> DÜRZİLİK
=> VEHHABİLİK
=> ALEVİLİK
=> HURUFİLİK
=> MÜŞEBBİHELİK
=> BAHAİLİK
=> BABİLİK
=> NUSEYRİLİK
=> CAHİLİYE DÖNEMİ VE EBREHE
=> FİL VAKASI
=> HAŞİMİLER
=> PEYGAMBER EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ
=> FİCAR SAVAŞLARI
=> PERGAMBER EFENDİMİZİN ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ
=> HILFUL FUDUL VAK'ASI
=> İLK VAHYİN GELİŞİ
=> TEBLİĞİN BEŞ DEVRESİ
=> HÜZÜN YILI
=> MİRAC
=> MEKKE DÖNEMİ
=> AY MUCİZESİ
=> HABEŞİSTANA HİCRET VE GARANİK VAKASI
=> HZ.ÖMER'İN MÜSLÜMAN OLUŞU
=> 3000 YILLIK MUCİZE
=> AKABE BİATLARI
=> HİCRET VE MEDİNE DÖNEMİ
=> SAVAŞLAR
=> HUDEYBİYE ANLAŞMASI
=> KABE2NİN KIBLE OLUŞU
=> TEBUK SAVAŞI
=> CI'RANE VAK'ASI
=> EVTAS OLAYI
=> HUNEYN SAVAŞI
=> MEKKENİN FETHİ
=> MU'TE SAVAŞI
=> HAYBER SAVAŞI
=> DUMET'ÜL CENDEL VAKASI
=> PEYGAMBER ELÇİLERİ VE MEKTUPLAR
=> EFENDİMİZ'E DİL UZATANIN SONU
=> VEDA HUTBESİ
=> EFENDİMİZ DÖNEMİNDE BASIN
OSMANLI İMPARATORLUĞU
TARİHTEN
ŞİFALI BİTKİLER
GÜZEL MAKALE VE HİKAYELER
RESİMLERLE İLLERİMİZ
Galeri
SİYASİ PARTİLER
BAŞKENT RESİMLERİ

BEKTASiLiK

Haci Bektas Velî tarafindan kuruldugu kabul edilen tarikatin adi. Bu tarikatin kurulusu her ne kadar Haci Bektas Velî'ye nisbet ediliyorsa da esas tesekkülü daha sonraki dönemlere rastlar. Bektasî tarikatinin silsilesini Bektasîler su sekilde naklederler: "Hz. Ali, Hasan-i Basri, Habib el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Seyh Sirri es-Sakatî, Cüneyd-i Bagdâdî, Ebû Ali Merâgî, Seyh Ebû Ali Hasan, Seyh Ebu Osman Magribî, Seyh Ebu Kasim Gürganî, Seyh Ebû Hasan Harkânî, Seyh Ebû Farmidî, Fazl Ibn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Yusuf Hemedâni, Seyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektas-i Velî Ibn-i Ibrahimü's-Sânî."

Haci Bektas-i Velî'nin neseplerini de söyle gösterirler: Imam Ali, Imam Hüseyin, Imam Zeynelâbidin, Imam Muhammed Bakir, Imam Musa el-Kâzim, Imam Ali Riza, Imam Muhammed Nakî, Imam Hasan el-Askerî, Imam Muhammed Mehdî, Seyyid Ibrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, Ibni Seyyid Ibrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, Ibni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid Ibrahim, Ibn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, Ibn Ibrahim, Ibn Seyyid, Elhak Ibn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa Ibn Seyid Ishak, Seyyid Ibrahimü's Sani, Ibn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed es-Sehir Haci Bektasî Velî, Ibn Seyyid Ibrahimü's-Sânî.

Haci Bektasî Velî'nin annesi Seyh Ahmed Nisâbûri'nin kizi Hâtem Hatun'dur. Bektas-i Velî hicrî 645 yilinda Nisâbur'da dogdu. 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle Anadolu'ya geçti. Kirsehir yakininda "Karabük"e yerlesti, 738 de vefat etti.

Bektasîlik, Anadolu'nun ortasinda issiz bir köyde dogmustur. Âlimlerden uzak kaldigi gibi sehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasinda yayildi. Hatta çogu kez göze bile çarpmadi. Ancak tamamiyla kurulduktan ve dal budak saldiktan sonra anlasildi. Bektasilik her tarikat gibi batinîdir. Bâtina ait birtakim tasavvufî esrar ile içli dislidir. Fakat bâtinilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrilir. Mâlum olan "Bâtinî"lere yaklasir. Bektâsîler her seylerini gizli tutarlar. Her türlü teskilatlari saklidir. Birtakim isaretler ve remizler kullanirlar. Buna binâen tarihte meshur olan "Bâtinî"lerle alâkalari vardir. Tarikatlarin birçoklarinda bulunan "seyr-i sülûk" Bektasilik'te yoktur. Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut degildir. Ancak "inâbe" ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardir.

Bektasîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir. Bu muhabbet ifrata kadar varir. Hatta Bektasiligi mezhep itibariyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibariyla "Hurûfi" diye tanimlayanlar vardir. Gerçekten Anadolu Bektasîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde olduklarini açiktan açiga söylerler. Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektasî ve Alevî bulunduklarini itiraf ederler.

Bektasîler, Ca'ferî fikhini kabul ettikleri gibi Imamiyye mezhebini de kabul etmislerdir. Oniki imami takdis ederler. Hz. Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz. Âise'yi pek sevmezler. Bektâsîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik, Bâbailik,* Bâtinilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Siî'lik, Imami'lik, Sâmani'lik, Lama'lik hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardir. Onun için içinden çikilmaz bir sekil almistir.

Yeniçeri Ocagi'nin kurulusunda Haci Bektas Velî dua etmis, bu nedenle Yeniçeriler onu pir olarak tanimislardir. Yeniçeri Ocagi'na "Haci Bektas Ocagi" denmesi bundan dolayidir. Bu tarikatin Türkler arasinda tutunmasinin, yayginlik kazanmasinin sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasidir. Çesitli gruplari ve cereyanlari bünyesinde barindirmasi, toleransi, tarikat mensuplarinin halkla içli disli olmasi; özellikle Bektasî edebiyatini olusturan eserlerin Türkçe ile ve halkin rahatlikla anlayacagi bir üslupla yazilmasi, Bektasîligin yayginlik kazanmasini saglayan baslica hususlardir.

Bektasîlik Anadolu sinirlari içinde kalmamis; Bulgaristan, Romanya, Sirbistan, Misir, Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayilmistir.

Sünnî bir yapiya oturan Osmanli devletinde, Siî-Bâtinî unsurlarin karistigi Bektasîlik, ayni tempo ile yürüyemedi. Yeniçeri Ocagi'nin etkisi azalinca, hatta Sultan II. Mahmud'un Yeniçeri Ocagi'ni ilgasiyla Bektasîlik de ilga edildi. Ancak Sultan Abdülaziz zamaninda yeniden canlandi, gelisimini sürdürmeye basladi. 30 Kasim 1925'te tekkelerin kapatilmasiyla Bektasîlik resmen son buldu.

Bektasîlik baslica iki kola ayrilmaktadir. Bunlardan birincisi Haci Bektas Veli'nin evli oldugunu kabul eden Çelebiler koludur. Bunlar, kendilerini Haci Bektas Veli'nin neslinden sayarlar. Bu nedenle bunlara "bel oglu" adi verilir. Bu kol Anadolu'da yayginlik kazanmistir. Ikinci kol mensuplarina Babagân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Haci Bektas Veli'ye bagli olduklari için "yol oglu" adiyla anilirlar. Bu kola mensup olanlar Haci Bektas Velî'nin bekâr oldugunu kabul ederler. Bu anlayis Istanbul, Rumeli ve Avrupa'nin çesitli ülkelerinde yayginlik kazanmistir. Zaman zaman bu iki grup birbirlerine karsi düsmanca tavir takinmislardir.

Bektasîlige girecek olan kisi belirli bir müddet denenir. Sonra "ikrar âyini" denilen bir törenle tarikata girer.

Bektasîlik'te müridler bes dereceye ayrilir: 1-Muhiblik, 2-Dervislik, 3-Babalik, 4-Mücerredlik, 5-Halifelik.

Muhib'in iki Bektasî'nin kefâletiyle tarîkata intisabi kabul edilir. Buna "el almak" veya "nasib almak" da denilir. Dervisligi isteyen erkek muhib tekkeye alinir. Hizmetleriyle bunu isbata çatisirsa dervislige kabul edilir ve dervislik taci giydirilir. Üçüncü derece babaliktir. Babalik dervise halife tarafindan verilen bir mertebedir. Yetenegini ispat eden dervise bizzat halife tarafindan bu pâye verilir. Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve dervis yetistirebilir. Babalarin Hz. Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yesil sarik sararlar.

Dördüncü derece mücerredliktir. Bu dereceye yükselmek için evlenmemis olmak gerekmektedir. Mücerredlige seçilen aday dervislerden ve babalar arasindan seçilir. Bu derece halifeye en yakin olanidir. Belirli bir merâsim yapilir. Adayin sag kulagi delinir; Mengûs adi verilen bir küpe takilir. Bunlar kendilerini tarikata adadiklari için evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar.

Bektasî babasi halifelik makamlarindan birine müracaat eder. Eger halifelige gerek varsa ve müracaati da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir. Bunun disinda bir baba, üç mücerredin imzasiyla da halifelik makamini elde edebilir. Bektasîlik dört temel üzerine oturur. Bu dört temele dört kapi denir. Serîat kapisinin mensuplari Serîata ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadir. Tarikata giren "yol oglanlari" da bu yolun gereklerine uymaga mecburdur. Hakikat kapisinin mensubu, evrenin sirrini ögrenecek, marifet kapisinin mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir.

Bektasîlikte ana ilke Hz. Muhammed (s.a.s.)'in soyunu ve oniki imami sevmek ve Ehl-i Beyt düsmanlarindan uzak olmaktir.

Bektasî tarikatinin kendine özgü gelenekleri vardir: Biyiklarini ve sakallarini uzatirlar. Karsilastiklari zaman sag ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. Birbirinin ellerini öperler. Baslarina oniki dilimli taç giyerler. Gögüslerine "teslim tasi" adini verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar. Hirka giyerler, kemer kusanirlar.. Birbirlerine ömür boyu yardimci olmak amaciyla :"yol kardesi" adini verdikleri bir arkadas edinirler. Evfi Bektasîler bosanmazlar. Nasib kapanmasin diye kasigi sofra üzerine yüzüstü birakmazlar. Kapinin esigine basmazlar. Hulûl, tenâsuh ve hattâ teslis anlayisi, inanç olarak Bektasîlige hakim olmustur.

Bektasîlik alevîlikle iç içe girmis bu nedenle özellikleri bozulmustur. Bazi âdetler degisiklige ugramistir- Çelebiler ile Babagân arasindaki mücadeleden sonra evlenmemek âdet haline getirilmeye çalisilmistir. Daha önceleri serbet içilirken, sonralari bunun yerini sarap ve içki içme âdeti almistir. Allah'in yasakladigi bazi haramlar mübah sayilmaya baslanmistir. Namaz kaldirilmis, yerine niyaz ikame edilmistir.

Bektasî tekkeleri genellikle dag eteklerinde, issiz, sakin yerlerde kurulmustur.

Bektasî edebiyati halk siirinden yararlanmis, genellikte halk siirindeki vezin, kafiye vb. özelliklere sadik kalinmistir.

Bektasî tekkelerinde ve dergahlarinda icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok yakindir. Bektasîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir

----------------------------------------------------------------------------------------------------------


Hacı Bektaş-ı Veli (1281 - 1338)

 
Hacı Bektaş-ı Veli   (1281 - 1338)

Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan'ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu.

İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı. Lokman-ı Perende, Ahmed-i Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti. Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi. Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu.

 

Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu'ya geldi. Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü. Bu sırada Anadolu'da dini, iktisadi, askeri ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektaş-ı Veli ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü.

Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı Devleti'nin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu. Sultan Orhan zamanında teşkil edilen “Yeniçeri Ordusu”na dua ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı. Böylece Hacı Bektaş-ı Veli'yi kendilerine manevi pir olarak kabul eden Yeniçeri Ordusu, manevi hayatını ve disiplinini ona bağladı. Hacı Bektaş-ı Veli, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi olarak bilindi. Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamanındaki talimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi. Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi.

Yeniçeriler, dervişler gibi cihad azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedakar oluşlarında, bu hadiseler müsbet tesirler gösterdi. Yeniçerilerin; "Allah, Allah! İllallah! Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan. Bu meydanda nice başlar kesilir. Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan! Kulluğumuz padişaha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedi, Nûr-i Nebi, Kerem-i Ali... Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli..." diyerek savaşa başlamaları, bunun manidar bir ifadesidir.

Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı Arapça bir eseri vardır. 1338 senesinde vefat eden Hacı Bektaş-ı Veli'nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektaşi" denildi.

 

Makalat'ın asıl nüshaları tetkik edildiğinde, onun; İslam dinine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkar.

 

ÖĞÜT

“Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir. Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır. Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir. Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır. Tövbe ettikten sonra O'na tevekkül etmelidir. İkinci makamı, talebe olmaktır. Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Dördüncü makamı, hocaya hizmettir. Beşinci makamı, korkudur. Altıncı makamı, ümitli olmaktır. Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir. Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur. Üçüncü makamı, az yemektir. Dördüncü makamı, sabır ve kanattır. Beşinci bakamı, utanmaktır. Altıncı makamı, cömertliktir. Yedinci makamı, ilimdir. Sekizinci makamı, marifettir. Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir."

MENKIBE

Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu. Onu sevenler; "Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor" dediler. Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli'nin hizmetini gören Sarı İsmail'e, Hacı Bektaş'ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi. Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti. Hacı Bektaş-ı Veli; "Ona söyle. Bir usta getirsin. Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim. Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin." dedi.

 

Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi. Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi. O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu. Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü. Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail'in yanına gelip; "Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim. Fakat her kimse bir gecede yaptırmış." diyerek üzüntülerini belirtti. Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli'ye bildirdi. Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; "Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı. Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı. Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır." dedi. İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi. O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı.




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol