ANA SAYFA
MENTEŞE
MUĞLA
İLLERİMİZ
CUMHURBAŞKANLARIMIZ
BAŞBAKANLARIMIZ
TÜRKİYE
DEVLETLER
DEVLET BAŞKANLARI
ŞİİR KÖŞESİ
TURİZM
HABERLER
YEMEK KÖŞESİ
RESİMLER
EN'LER
JEOPOLİTİK
ÇEŞİT ÇEŞİT PARALAR
ARABALAR
EV RESİMLERİ
İSLAM
=> İSLAM NEDİR?
=> HAZRETİ MUHAMMED(S.A.V.)
=> HALİFELER
=> FIKIH
=> ŞERİAT
=> TASAVVUF
=> HANEFİLİK VE İMAMI AZAM
=> ŞAFİİLİK VE İMAM-I ŞAFİİ
=> MALİKİLİK VE İMAM-I MALİKİ
=> HANBELİLİK VE İMAM-I AHMED BİN HANBEL
=> SELEFİLİK
=> EŞ'ARİLİK
=> MATURİDİLİK
=> ŞİA
=> HARİCİLİK
=> CAFERİLİK
=> İSMAİLİYYE
=> MÜTEZİLE
=> YEZİDİLİK
=> BEKTAŞİLİK
=> KADERİYEE
=> CEBRİYYE
=> MÜRCİE
=> KADİYANİLİK
=> DÜRZİLİK
=> VEHHABİLİK
=> ALEVİLİK
=> HURUFİLİK
=> MÜŞEBBİHELİK
=> BAHAİLİK
=> BABİLİK
=> NUSEYRİLİK
=> CAHİLİYE DÖNEMİ VE EBREHE
=> FİL VAKASI
=> HAŞİMİLER
=> PEYGAMBER EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ
=> FİCAR SAVAŞLARI
=> PERGAMBER EFENDİMİZİN ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ
=> HILFUL FUDUL VAK'ASI
=> İLK VAHYİN GELİŞİ
=> TEBLİĞİN BEŞ DEVRESİ
=> HÜZÜN YILI
=> MİRAC
=> MEKKE DÖNEMİ
=> AY MUCİZESİ
=> HABEŞİSTANA HİCRET VE GARANİK VAKASI
=> HZ.ÖMER'İN MÜSLÜMAN OLUŞU
=> 3000 YILLIK MUCİZE
=> AKABE BİATLARI
=> HİCRET VE MEDİNE DÖNEMİ
=> SAVAŞLAR
=> HUDEYBİYE ANLAŞMASI
=> KABE2NİN KIBLE OLUŞU
=> TEBUK SAVAŞI
=> CI'RANE VAK'ASI
=> EVTAS OLAYI
=> HUNEYN SAVAŞI
=> MEKKENİN FETHİ
=> MU'TE SAVAŞI
=> HAYBER SAVAŞI
=> DUMET'ÜL CENDEL VAKASI
=> PEYGAMBER ELÇİLERİ VE MEKTUPLAR
=> EFENDİMİZ'E DİL UZATANIN SONU
=> VEDA HUTBESİ
=> EFENDİMİZ DÖNEMİNDE BASIN
OSMANLI İMPARATORLUĞU
TARİHTEN
ŞİFALI BİTKİLER
GÜZEL MAKALE VE HİKAYELER
RESİMLERLE İLLERİMİZ
Galeri
SİYASİ PARTİLER
BAŞKENT RESİMLERİ
 

MATURİDİ  MEZHEBİ

İslâm akaidinde imam Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud el-Matüridiyye nisbet edilen mezhep. İmam Ebu Mansur el-Mâturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanların meydana getirdiği topluluğa Matüridiyye denilir.

Alemü'l-Hudâ, İmamü'l-Huda ve el-Mütekellim lakablarıyla da anılan Matüridi takriben 238/852'de Maveraünnehir'de bulunan Semerkand'ın Matürid köyünde doğmuştur. 333/944'te Semerkand'da vefat etmiştir. O, İslama çok değerli hizmetler vermiş öncü İslâm âlimlerinin başında gelir. Maveraünnehir'de Ehli Sünnet'e nisbet edilen Kelâm ekolünün kurucusu ve mümessilidir. Ehli Sünnet kelâmının Irak'taki mümessili ise Ebul Hasen el-Eş'arî'dir (v. 324/936). Maturîdinin yaşadığı çağda, ilim ve edebiyata hizmet etmiş olan Samanoğulları devleti (844-999) hüküm sürmekteydi. Bize kadar gelen Te'vilâtu'l-Kur'an ve Kitâbü't-Tevhîd gibi eserlerinden anlıyoruz ki, Matüridi, Kelâm, Tefsir, Mezhebler Tarihi, Fıkıh ve Fıkıh usulünde derin bilgi sahibiydi. Mâturidinin hocaları, ilimleri İmam A'zam Ebu Hanife'ye uzanan Ebu'n-Nasr el-İyazi, Ebu Bekr Ahmed el-Cürcânî ve Muhammed b. Mukatil er-Râzî'dir. Bunların hocası ise İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'den okumuş olan Ebu Süleyman b. Musa el-Cürcânî'dir. İmameyn lakabıyla tanınan İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, İmam A'zam'ın en seçkin talebeleriydi. Matüridi, hocalarından İmam A'zam'ın akaide dair el-Fıkhü'l-Ekber, er-Risale, el-Vasiyye, el-Fıkhü'l-Ebsat, el-Âlim ve'l-Müteallim isimli risalelerini de okuyup rivayet etmiştir. Matürîdî, imam ismini almaya lâyık Hâkim es-Semerkandî (340/951), Ebul-Hasen er-Rustuğfeni (v. 345/956), Ebu'l-Leys el-Buhârî, Ebu Muhammed Abdülkerim b. Musa el-Pezdevî (v. 390/999) gibi büyük afimler de yetiştirmiştir. İmamları Mâtürîdiyye büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı olan bu âlimler, Maveraünnehir'de Matüridiyye mezhebini delilleri ile kuvvetlendirerek açıklıyorlar ve yaymaya çalışıyorlardı.

Eş'ariyye Kelâm mektebinin doğup geliştiği yer olan Irak, pek çok bid'at mezhebinin çıktığı bir bölgeydi. İmam Eş'arî, Revâfız, Karamita ve özellikle Mu'tezile ile çok şiddetli ve gürültülü cedel ve münakaşalarda bulunmuştu. Matüridî'nin yetiştiği Maveraünnehir ise Irak'tan uzak olduğu için az da olsa bid'at akımlarından uzak kalmıştı. Fakat sonunda bu akımlardan bir kısmı Maveraünnehir'e sızmış, Mu'tezile'nin sesi buralara kadar aksetmişti. Nisbi de olsa, bid'at mezheblerinin mensubları buralarda da bulunuyordu. İmam Matüridî, Maveraünnehir'e kadar gelen Mu'tezile'den başka, Dehriye, Seneviyye ve Karâmita'ya karşı mantıklı ve istikrarlı mücadeleler vermişti. Onun Kitâbü't Tevhid'i bunlar gibi sapık fikir ve bid'at cereyanlarını içine alan ve bunları gereği gibi çürütmeye çalışan en değerli ve en eski vesika mahiyetini taşımaktadır.

Metodu:

Gerek Eş'arî gerekse Matüridî, Mu'tezile ve diğer bid'at mezheblerine galebe çalabilmek için, hasımlarının metodlarının akl-ı selime uygun taraflarını almışlar ve Ehli Sünnet Kelâmı'nın kurucusu olmuşlardır. Fakat, Ehl-i Sünnet'in Kelâm metodunu daha ziyade doğru ve ilmi bir şekilde başlatan, akla ve nakle de lâyık oldukları değeri vererek bu iki asla bağlı kalan ve bu şekilde İslâm akaidini açıklamaya çalışan, imam Matüridî olmuştur. Çünkü, dinde akla uymayan bir şey yoktur. Allah'ın varlığı, hayat, ilim, kudret, irade gibi sıfatları ve Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliği akılla isbat edilir. Yine naklin bildirdiği ahiret ve ahvali gibi gayb haberlerinin imkânı akıl ile gösterilir ve Resulün haber verdiği şekilde bunlara iman edilir. Kelâm metodunda iman edilecek esas ve konuların hepsi haber-i sadık (sahih bir şekilde bize kadar gelen haber-i Resul ile) tesbit edilir. Bunları isbat etmeye yarayacak delillere gelince... Bunlardan duyulur âleme ait olanlar için duyular ve bunun ötesinde kalanlar için akıl kullanılır. Bu şekilde bilgilerimizin üç temel kaynağı ve bunların değerleri hakkında gerekli açıklamayı yapan, İmam Matüridî olmuştur. O, bilgilerimizin sebepleri ve değeri hakkında söz edilen ilk İslâm âlim ve mütekellimi olduğu için bu konularda kendisinden sonra gelen kelâmcılara çığır açmıştır. Ondan sonra gelen kelâmcılar da yazdıkları eserlerin mukaddimelerinde bilgilerimizin kaynağı ve değeri hakkındaki görüşlerini yazmışlardır.

Matüridî, Kitabü't-Tevhidinde, insanı ilme ulaştıran yolların iz'an (sağlam duyu organları ve bunlarla yapılan deney ve gözlem), haberler ve aklî istidlal olduğunu ve bilgiye ulaşabilmek için bu yolların hiç birisinden müstağni olunamayacağını söylüyor. Ona göre bunlardan her birinin sahasına giren bilgiler grubu vardır. Her bilgi alanına ancak kendisine götüren yolla gidilir. Duyularla elde edilen bilgiyi inkâr eden, inatçı ve kendisini beğenmiştir (Kitabü't-Tevhid Beyrut, 1970 s. 7-8).

Matüridî iki çeşit haber olduğunu söyler: 1- Mütevatir haber. Bunun doğru olduğunu tesbit etmek için konuyu araştırıp tetkik etmek lâzımdır. 2- Peygamberlerin haberleri. Yanlarında doğruluklarını gösteren ayetler (mûcizeler) bulunduğu için, onların verdikleri haberlerden daha doğru bir haber yoktur. Çünkü doğruluklarının açıklık ve seçikliği bakımından kalbin ısınıp yatışacağı sözler peygamberlerin haberleridir.

Matüridî akıl hakkında şöyle der:

Aklın istidlâline gelince; bunun ilmin sebebi olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü duyular vasıtası ile elde edilen bilgileri düşünüp tertipleyerek hüküm veren odur. Duyulardan uzak olan ve bunların dışında kalan şeyleri anlayan, haberlerle bilinen şeyler de yanlışlık olup olmadığı ihtimali üzerinde duran, sonra peygamberlerin mucizeleri ile sihirbazların aldatmacalarını ayırdeden ve başka şeylerin doğruluğunu veya yanlışlığını anlayan akıldır. Aklın tefekkürü ile mahlukattaki hikmeti ve yaratıcı olan Allah'ın varlığına delâlet eden delilleri anlarız.

Nitekim akıl ile, Kadîm olan Allah'ı bilir ve onu hâdis olan mahlukattan ayırdederiz (Kitabü'l-Tevhid,s. 78). Matüridî, Tevilatü'l-Kur'an ve Kitabü't-Tevhid isimli eserlerinde aklî tefekkür ve istidlâli müdafaa eder; vahyin aklî delil getirmesini mutlaka gerekli görür. Akıl şaşar veya doğruyu bulamaz korkusuyla, sadece nakle dayanmayı gerekli gören fukaha ve hadisçilere karşı çıkar ve şöyle der:

"İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hâdis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki, aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir" (Kitabu't-Tevhid s. 136).

Yine Matüridi'ye göre aklı hata ve sürçmelerden korumak için ihtiyatlı davranmak, makûlün yanında nakle de dayanmak gerekir. O bu konuda şöyle der: "Kim nakle dayanarak aklı kullanmada dikkatli ve ihtiyatlı bulunmayı inkâr eder ve akıldan gizli kalan şeylerin mahiyet ve künhünü anlamak ister ve Hz. Peygamber'den bir işaret olmaksızın nakıs ve sınırlı aklıyla Allah'ın hikmetlerinin tamamını ihata etmeye çalışırsa, aklına zulmeder ve ona kaldıramayacağı şeyleri yüklemiş olur" (M. Ebu Zehra Tarihul-Mezahibil-İslamiyye fi's-Siyaset-i Vel-Akaid, s. 212-213).

Matüridî'nin elinde hocalarından okuyup rivayet ettiği İmam A'zam'ın risaleleri, Akaid'den, İlm-i kelama dönüştü. Bu risaleler inanılması lâzım gelen Ehli Sünnet akidesini açıklayan bilgiler idiler. Matüridî bunlarda beyan edilen akaidi başka nakli delillerle takviye etti ve aklı kesin delillerle destekledi. Akâid'in teferruâtını bürhanlarla kesinleştirip kuvvetlendirdi. O Maveraünnehir ülkesi ve diğer İslam bölgelerinde Ebu Hanife ekolünün kelamcısı Ehl-i Sünnet Vel-Cemaatın reisi oldu. Bu sebeple akaidte Hanefî mezhebi, Matüridi'ye nisbet edildi. Böylece, az bir kısmı hariç, Hanefî mezhebinde bulunan kelâmcılara Matüridiyye denildi. Ebu Hanife'nin ismi ancak Hanefî fıkıhçılarına nisbet edilmekle yetinildi. Bir çok kelâmcı ve araştırıcılar, Matüridiyye diye anılan bu Ehli Sünnet mezhebinin asıl kurucusunun İmam Matüridi değil, İmam A'zam Ebu Hanife olduğunu, Matüridî'nin ise onun yazdığı akaid esaslarını aklî ve naklî delillerle destekleyerek açıkladığını ifade ederler. Bazılarının iddia ettiği gibi Matüridî, İmam Eş'arî'ye bağlı bir kimse değil, İmam A'zam ve arkadaşlarının esaslarını tedvin ettiği Ehli Sünnet mezhebini açıklayan ve destekleyerek devam ettirenlerdendir.

İmam Ebul-Hasen el-Eş'arî ile İmam Ebu Mansur el-Matüridî, Ehli Sünnet akidesini yayma gayesinde ve pek çok izahlarının neticelerinde birleşiyorlarsa da; her ikisinin Kelâm metodları birbirlerininkinden az çok farklıdır. Şüphesiz her iki kelâmcı da Kur'an'ın ihtiva ettiği akaidi, akıl ve mantığı bürhanlarla isbat etmeye çalışıyorlardı. Çünkü selim akıl ile sahih nakil asla çatışmazdı. Fakat Matüridî, Eş'arî'nin verdiği önemden daha fazla akla değer veriyordu. Ona göre aklın daha çok değeri olduğuna şu örnekler delâlet etmektedir:

1- Her iki mezhebe göre; Allah'ın varlığını aklî delil getirerek bilmek farzdır. Matüridiyye'ye göre peygamber gönderilmezse bile Allah'ı aklen bilmek gereklidir. Allah'ı bilmenin vücubunu idrak eden akıldır. Akıl tek başına Allah'ın varlığını ve bunun vacib oluşunu bilebilirse de, peygamber gönderilmeden, Allah tarafından yapılması teklif edilen hükümleri tek başına bilemez. Allah'ı akılla bilmenin aklen vacib olduğu görüşü, Matüridilere İmam A'zam Ebu Hanife'den geçmiştir. Beyazî'nin (1098/1687) açıklamasına göre, Ebu Hanife "Akıl yaratıklara bakarak Büyük Yaratıcıyı bilmenin aleti olduğu için Allah'ı bilmemekte kimsenin mazereti olamaz" demiştir (Ebu Hanife'nin bu görüşleri için bk. Kemaleddin el-Beyazî, İşaratü'l-Meram, Mısır 1949/1368, s. 78).

Eş'arîler ise; akıl, Allah'ın varlığını ve birliğini bilmede alet olduğu halde, ona bu bilmenin vücubunu emreden akıl değil, Allah'tır. Allah'ın emri de vahiy ve şeriatla bilinir, diyorlar.

Matürîdîler de; Allah'ı bilmenin vücubunu emreden Allah ise de, akıl, Allah'ın koyup emrettiği bu vücubu bilebilir, diyorlar. Fakat, "akıllı bir kimsenin mazeretsiz olarak Allah'ın varlığına ve birliğine dair akli delil getirmeyi terketmesi haramdır. Aklî delili bir özrü olmadan terkeden günahkâr olur. Akıl tek başına Allah'ı bilebilir. Fakat teklifi hükümleri (insanların Allah tarafından mükellef tutulduklârı hükümleri) bilemez" düşüncesinde her iki mezheb de birleşiyorlar.

2- Matüridî, yine, hüsün ve kubuh meselesinde der ki: "Allah bir işi haddi zatında ve aslında güzel olduğu için veya faydası zararından daha çok olduğu için emreder. (Hüsün emrin medluldür) Allah'ın bir işi emretmesi, o işin aslında güzelliğine delâlet eder. Bir şey mahiyeti itibarıyla çirkin olduğu için Allah o şeyden nehyeder. Allah'ın bir şeyi nehyetmesi, o şeyin aslında çirkinliğine veya zararının faydasından daha çok olduğuna delâlet eder." Matüridi'ye göre hüsün ve kubuh açısından eşya ve işler üç kısımdır: a) İnsan aklının tek başına güzelliğini anladığı şeyler, b) Tek başına aklın çirkinliğini idrak ettiği şeyler, c) Tek başına insan aklının ne güzelliğini ne de çirkinliğini anlayamadığı şeyler, ki, bunların da güzelliği ve çirkinliği ancak Allah'ın emretmesiyle anlaşılır. Şu kadar var ki; aklın güzelliğini bildiği şeyleri bile Allah emreder, çirkinliğini bildiği şeylerden de Allah nehy eder. Aklın tek başına mükellef kılma ve sorumlu tutma hakkı yoktur. Dini sorumluluklarda sorumlu tutma hakkı yalnız Allah'ındır. Yegâne hüküm veren ve insanları mükellef tutan O'dur.

Eş'arîler ise; "eşyanın aslında ve fiillerin mahiyetinde güzellik ve çirkinlik yoktur. Allah emrettiği için bir şey güzeldir, nehyettiği için de çirkindir", derler. Aklın, fiillerin aslında güzellik ve çirkinliği idrak ettiğini kabul etmezler.

Mutezileye göre ise; aklın güzelliğini idrak ettiği şeyler, yine aklın mükellef kılmasıyla vacib olur. Çirkinliği anlaşılan işten de kaçınmak aklın teklifiyle vacib olur.

3- Eş'arî; "Allah Teâlâ, bir sebeb ve maksattan dolayı fiillerini işlemez (Allah'ın fiilleri, maksat, gaye ve illetlerle muallel değildir). Yani, Cenab-ı Hak bir şeyi sebeb, maslahat ve gayesiz olarak işler de; bir sebebe müstenid ve bir maslahata mebni işlemez. Çünkü o işlediğinden sorumlu tutulmaz. Ayetlerde geçen Allah'ın hikmetini de ilim ve iradesine irca eder.

Matüridi'ye göre, Allah kendisine hakim (hikmet sahibi) diyor. O halde O'nun hikmet sıfatı da vardır. Allah boş ve abes işlerden münezzehtir. Her işinde hikmet vardır. Yüce Allah, gerek teklifi hükümlerinde, gerekse yarattığı işlerinde bir zorlayan ve vacip kılan olmaksızın bu hikmeti murat etmiş ve kasdetmiştir. Çünkü O muhtar, serbestçe dileyen ve dilediğini işleyendir. Mutezile'nin dediği gibi, kullarının mesalihine riayet etmesi O'na vacip olmaz. Çünkü, vücub ve gerekli olma, iradeye aykırı olur ve başkasının O'nda hakkının olduğunu hatırlatır ve O'nun yaptığı şeylerden sorumlu olmasını gerektirir. Allah yaptığından sorumlu değildir.

4- Matüridiler, Allah'ın tekvin (halk) sıfatını, kudret sıfatından başka ezeli ve hakiki sıfat kabul ederler. Çünkü Allah, Kur'an'da kendisini halık (yaratıcı) olarak vasıflandırmıştır. Allah eşyayı kudret sıfatıyla değil, tekvin sıfatıyla yaratır, derler.

Eş'arîler ise, tekvin sıfatını, Allah'ın kudret sıfatının yaratacağı şeylere hadis olan bir taallûku olarak kabul ederler.

Görülüyor ki Matüridi'ler nakle bağlı kalmışlar ve bu başlılıktan taviz vermeksizin, nassların özüne uygun akli açıklamalarda bulunmuşlardır. İzmirli İsmail Hakkı'nın "Yeni ilm-i Kelâm" isimli eserinde Eş'ariyye ile Matüridiyye arasındaki farkları belirtirken; "Eş'ariyye indinde, tevbe-i ye's (bir kimsenin ölüm esnasında ilâhi azabı görürken tövbekâr olup iman etmesi) makbul değildir; Matüridiyye'ye göre ise makbuldür" (Yeni İlm-i Kelâm, I, 115) demesi tamamen yanlıştır. Çünkü Matüridilere göre de tevbe-i ye's asla makbul değildir.

Matüridî, Te'vilâtında; Ebul-Mu'in en-Nesefi, et-Tabsira' adlı eserin de tevbe-i ye'sin makbul olmayışının sebeplerini açıklarlar: "Çünkü bu iman korku ve azabı gidermek için inanmadır; çalışma ile erişilen iman değildir ki onun (ölenin) inanması ictihad (emek ve gayret ile husule gelen iman olsun..." (Te'vilat li-Ebi Mansur el-Matüridî, Kayseri Raşid Ef. Kütüphanesi No: 47 vr. 1829).

"Bir kimsenin ye's halinde veya ahirette azabı görürken iman etmesi geçersiz ve faydasız olur... (Tabsıratül-Edille, Raşid Ef. Küt. No: 496, vr. 86).

Tevbe-i ye'sin makbul olmayacağı hakkında Kötülükleri işleyip dururken ölüm bunlardan birine geldiği zaman şimdi tevbe ettim, diyenlerin tevbesi yoktur... " (en-Nisa, 4/18) Azabımızı gördükleri vakit iman etmeleri kendilerine fayda verecek değildir" (el-Mü'min, 40/85) gibi âyetler vardır. Matüridîler ayetlerin zahirine aykırı düşecek görüşlerde bulunmazlar.

İslâm tarihinde akaidi açıklayan itikadî mezhebler başlıca dörttür. Bunlar, Resulullah'ın ve Ashab-ı kirâmın akâidine ve üzerinde bulundukları yola yakınlıkları itibarıyla şöyle sıralanırlar:

a) Ehl-i Sünneti hassa denilen Selefiyye: Bunlar nassların zahirine bağlılığı ve teslimiyeti prensip edinmişlerdir. Kur'an'da bildirilen iman esaslarını akılla fazla irdeleyip kurcalamadan iman ederler.

b) Eş'ariyye: Nassları esas olarak alıp akli delillerle bunları desteklerler.

c) Matüridiyye: Bunlar da Eş'ariyye gibi kelâm metodunu kabul ederler. Kur'an ve sahih sünnette bildirilen akaidi daha fazla aklî ve kuvvetli delillerle desteklerler.

d) Mutezile: Bunlar aklı esas alıp nakil ile bunu desteklemeye çalışırlardı. Bazı araştırıcılar, akla bu kadar önem verdiği için Matüridiyye, Selefiyye'den daha çok Mutezile'ye yakındır demişlerdir. Dikdörtgen şeklinde bir alanın ucunda Selefiyye yani Ehl-i hadis; öteki ucunda Mutezile bulunur. Alanın Mutezileye bitişik 1/4'ünde Matüridiyye; Muhaddislerin yanında Eş'ariyye mevcuttur, demişlerdir.

Matüridî, nassların yardımıyla akli istidlalin gerekli oluşu prensibini tefsirinde de uygulamıştır. O "Tevilatü'l-Kur'an"isimli eserinde müteşabihleri muhkem ayetlere hamletmektedir. Yol bulabildiği vakitte Kur'an'ı Kur'an ile tefsir etmektedir. Çünkü Kur'an'ın bir kısmı diğer bir kısmıyla çelişmez. Eğer o (Kur'an) Allah'tan başkası tarafından olsaydı, elbette içinde birbirini tutmayan bir çok şeyler bulurlardı" (en-Nisa, 4/82). Matüridî, müteşâbih ayeti, dayanacağı bir muhkem ayet veya kat'i bir delil bulamazsa te'vil etmekten kaçar. Müteşabih ayetleri te'vil hususunda takib edilen bu metodu Eş'ari de kullanmıştır. Ancak Eş'ariyye ve Matüridiyye kelamcılarının müteahhirini, halk yanlış yorumlayarak teşbihe düşmesinler diye müteşabih ayetleri te'vil etmişlerdir. Bu te'villerinde bu ayetlerin kesin anlamı olmadığını, ihtimal dairesi içinde olduğunu belirtmişlerdir.

Matüridiyye Mezhebini Geliştirenler:

Matüridi'nin akaid ve kelam metodu bizzat bu ekole bağlı olan müelliflerin eserlerinden öğrenilmektedir. Matüridî pek çok eser telif etmiştir. Ancak bunlardan pek çoğu kaybolmuş, günümüze kadar ancak iki tanesi gelebilmiştir:

Bunlardan birisi "Tevilâtü'l-Kurân "diğeri adı "Te'vilatü Ehli's-Sünne"dir. Dünya kütüphanelerinde elli tane kadar nüshası olduğu sanılmaktadır. Hemen hemen İstanbul'un her kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur. Dirayet usulünü takip eden çok kıymetli bir Kur'an tefsiridir. Müellif münasebet düştükçe akaid konularına çok yer ayırır ve bid'at mezheblerinin görüşlerini reddeder. Bu bakımdan Matüridiyye akaidine ait kıymetli bir kaynak sayılır. Bu eser, Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî (v. 533/1158) tarafından şerh edilmiştir. Bir nüshası şehid Ali Paşa kütüphanesinde No: 283 mevcuttur. Matüridi'nin diğer eseri Kitabü't-Tevhid olup, dünyadaki tek nüshası Cambridge Üniversitesi kütüphanesinde 3651 numarada kayıtlıdır. Dr. Fetullah Huleyf tarafından tahkik edilerek 1970 de Beyrut'ta bastırılmıştır.

Matüridiyye mezhebini geliştiren ve zirvesine çıkaran alim Ebul-Mu'in Meymun b. Muhammed en-Nesefi'dir (417-508/1024-1115). Matûridiyye'nin yetiştirdiği en büyük kelamcıdır. Nesefi, İmam Matüridi'nin görüşlerine (Mukallidin imanı hakkındaki görüşü hariç) bağlı kalmıştır. Eş'ari kelamında Ebu Bekir el-Bakıllani (v. 403/1013) ve Gazzali (505/1111)'nin değeri ne ise Matüridi kelamında da, Nesefi'nin değeri aynıdır. Matüridi'nin kitablarının özellikle Kitâbü't Tevhîdinin iyi anlaşılması için Nesefi'nin Tabsiratül-Edille, isimli kitabı bir anahtar mesanesindedir.

Nesefi'nin diğer bir kitabının ismi "et-Temhid li-Kavaidi't-Tevhid"tir. Bu kitabın İstanbul Kütüphanelerinde bir kaç nüshası vardır. Mesela Beyazıd Küt. No: 3078,158. (vr.) Nesefî'nin Bahrul-Kelâm fi Akaidi Ehli'l İslâm isimli kitabı ise Konya'dan Ali Ramazan Hadimi tarafından 1327-1329/1911 de bastırılmıştır. Bu kitap yine aynı yılda Kahire'de de basılmıştır.

Matüridiyye kelâmına hizmet eden başka Nesefîler de yetişmiştir. Nesefi Semerkant ile Ceyhun nehri arasında bulunan bir şehirdir. Ortaçağda bu şehirde İslâmî ilimlerin her dalında eser telif etmiş pek çok alim yetişmiştir. Ebu Hafs Necmeddin Ömer en-Nesefi (v. 537/1142) Burhanuddin en-Nesefi (687/1289) Ebul-Berekat en-Nesefi, Matüridiyye mezhebine hizmet eden büyük âlimlerdendir. Bu sonuncusunun "Medariku't-Tenzil ve Hakaiku't Te'vil" isimli tefsiri. pek meşhurdur. Tefsirin muhtelif yerlerinde Matüridî kelâmına ait görüşler yer alır.

İmam Ebu Mansur Matüridî, bir müminin inancını akli delile dayanmadan körü körüne taklid eden kimsenin (mukallidin) imanının, kuvvetli bir temele dayanmadığı için, makbul olmadığını söylemiştir. Matüridînin bu konudaki görüşleri, Nesefi'nin Tabsiratül-Edille'sinde şöyle dile getirilir: "Delilsiz olduğu için mukallidin tasdiki faydalı olmaz. Çünkü sevap kulun çektiği meşakkat karşılığında verilir. Mukallidin, imanın aslını kazanmasında sıkıntısı yoktur. Bilakis, imana ulaşmada delil getirme ve şüphe ile kesin delilleri ayırdetmede düşünmenin kaidelerini gözetip nazar ve teemmüle alışarak karşılaşılan kuşkuları gidermek için sıkıntı çekilir... Kişi emek ve gayretini sadece peşin lezzetleri elde etmek için harcar, yalnız kendisini geçici dünya ile faydalanmaya terkeder, sonra hiç bir sıkıntıya göğüs germeksizin külfet ve meşakkate katlanmaksızın iman ederse, sevap elde edemez ve bu imanının faydasını görmez. Nitekim önceden istidlali olmadığından dolayı, azabı görürken inananın bu imanı kendisine fayda vermez" (Tabsıratü'l-Edille, Raşid Ef. Küt. No: 496, vr. 86; Fatih Küt. No: 2907, vr. 96-10). Matüridi'nin bu görüşüne başta Nesefi olmak üzere hiç bir Matüridiyye kelâmcısı katılmamıştır. Çünkü iman Allah'ı ve Resulünün Allah tarafından getirdiklerini tasdik etmektir. Kalbte şüphesiz kesin tasdik bulunup bunun zıddı tekzib gelmediği müddetçe iman makbuldur. Gücü yettiği halde Allah'ın varlığına deliller getirmeyi terkeden mümin, günahkâr olur.


------------------------------------------------------------------------------------------------------

Imâm el-Mâtürîdî

 

Kisaca Ebu Mansur el-Matüridî diye bilinen Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Mahmud el-Matüridî, Maveraünnehir’deki Semerkant sehrinin Matürid köyünde dogmustur. Dogum tarihi konusunda kaynaklarda pek net bilgi bulunmamakla birlikte, tüm tarihçilerin ittifak ettikleri vefat tarihi 333/944’e ve hocalarindan Muhammed bin Mukatil er-Razi’nin vefat tarihi olan 248/862 tarihine bakarak tahminen 238/853 yili kabul edilmektedir.

Matüridî’nin milliyeti hakkinda farkli görüsler mevcuttur: Bir iddiaya göre Türktür. Bazi yazarlara göre ise Medine’nin meshur Ebu Eyyub el-Ensari ailesinden gelmektedir. Bu iddia Medine’nin bazi Arap ailelerinin Semerkant’a yerlesmis olmasi gerçegi ile te’yid edilmektedir.

Matüridî’nin yasadigi devirde, Islâm dünyasinda merkezi otoriteyi temsil eden Abbasi devleti bu gücünü kaybettiginden birçok Islâm devletinin ortaya çiktigi görülmektedir. Bunlardan birisi olan Samaniler Devleti Maveraünnehir bölgesinde hâkim olmustur.

Islâm dünyasinda hicri ikinci asirdan itibaren bir taraftan akla dayanan felsefî ilimler tercüme ve te’lif yoluyla yayilirken, diger yandan yine akla ehemmiyet veren Mu’tezile ortaya çikmis ve akaid görüs ve kanaatlerini yaymaya baslamisti. Nakle bagliligi ve teslimiyeti siar edinen selef akidesi bu yeni cereyana karsi pek basarili olamiyordu. Halife Memun Mutezileyi resmi devlet görüsü yapmasi ile bu mezhep yayginlasmaya baslamisti.(218/833) Buna karsilik Islâm dünyasinda usül-üddin konusunda yeni izah tarzlarina ihtiyaç vardi. Bu yeni izah tarzlari nakle bagli kalmakla birlikte akla da ehemmiyet verecek selef metodu ile Mu’tezile mezhebinin iyi yanlarini birlestirmeliydi. Bu yeni ihtiyaci karsilayan “ehl-i sünnet ilmi kelâmi” ni olusturan, Maveraünnehir’de Ebu Mansur el-Matüridi ve Irak’ta Ebu Hasan el-Esari (324/946) olmustur.

Matüridî’nin yetistigi cografya ve bu cografyaya hakim Samaniler hakkinda el-Makdisi (389/990) “Bu bölge ilim ve âlimler yönünden zirveye ulasmis bir bölgedir. Ilim ve hayrin hazinesidir. Islâmin asilmaz muhkem kalesidir. Bu ülkede fakihler alimler, krallar seviyesine ulasmislardir” demistir. Samaniler devleti (389/999) yikilincaya kadar ilim adamlarini korumus ve onlara destek olmustur. Iste böyle bir ortamda yasayan Imam el-Matüridî’nin de ilmi münakasalardan ve ilimden uzak kalmasi düsünülemezdi. Matüridî’nin hocalari imam Ebu Hanifi’nin talebelerinden olan Seyh Ebu Bekr Ahmed bin Ishak, Fakihü’ l-Semerkandî lakabiyla bilinen Ebu Nasr Ahmed bin El-Abbas, Nuseyr bin Yahya el-Belhî ve Rey kadisi olan Muhammed bin Mukatil er-Razi’dir.

Mensuplari tarafindan alemü’l-Hüdâ (Hidayet sancagi), Imamü-l Hüda (Hidayet önderi), Imamü-l Mütekellimin (Kelamcilarin lideri) gibi lakaplarla anilmasina ve çevresinde çok ün yapip sevilmesine ragmen ne tuhaftir ki pek çok tabakat ve mezhep tarihi kitaplarinda isminden bahsedilmemistir.

Imam el-Matüridî tahsilindeki ilmi silsile itibariyle Imam-i Azam Ebu Hanifi’nin görüslerine ve onun mezhebine uyarak nakil yaninda akla da büyük önem veren tutumunu benimsemistir. Gerek Semerkant’ta ve gerekse civarinda muhtelif firka ve mezhep ricaliyle giristigi münazara ve mücadelelerde büyük basarilar elde etmistir.

Matüridî, Karamitiler, Siiler ve Mu’tezile mezhebiyle mücadele etmistir. Mücadelenin en büyük bölümünü Mu’tezile’ye karsi yaptigi münazaralar teskil etmistir. Çagdaslarindan Ebu’l-Kasim Abdullah el-Ka’bi (vefati: 317/929) Bagdat’ta Mu’tezile akiminin basiydi. Matüridî Kitap el-Tevhid adli eserinde Ka’bi’nin görüsleriyle mücadele etmistir. Ayrica üç kitabina karsi da üç kitapla cevap vermistir.

Bu siralarda doguda Matüridî genel olarak Mu’tezililerle ve özel olarak da onlarin Bagdat grubuyla mücadele ederken, çagdaslarindan el-Esari’nin de Irak’ta Mu’tezililerin Basra koluna karsi ayni görevi üstlendigini görüyoruz

Kelam tarihi boyunca yazilan eserlerde, Matüridî’nin eserlerinin tamaminin listesi yer almamistir. Ancak biz Istanbul Yüksel Islâm Enstitüsü’nde 1971 yilinda ‘Ebu Masur el-Matüridî’ ve ‘Tevilatü’l-Kur’ân’ konusunda ögretim tezi hazirlayan Muhammed Eroglu’nun taksim ve sirasina göre aktarmayi uygun buluyoruz:

  1. Matüridî'’in kelam, cedel ve firkalar hakkindaki eserleri: Kitap et-tevhid, Risâle fi’l-âkaid, Serh’ül fil-ekber, Reddü evaili’l-edille li’l-Kâ’bî, Reddü tekzîbi’l cedel li’lKâbî, Reddü usuli’l-hamse li’lBâhilî, Reddü kitabi’l-imame li ba’di’r-ravafid, er-Redd ‘ale’l-karâmita, Reddü kitabi’l-Kâ’bî fi va’îdi’l-füssâk, Beyanü vehmi’l Mu’tezile, Kitab el-makâlât, Kitâbu tefsiri’l-esma ve’s-sifat
  2. Matüridî’nin usule dair eserleri: Me’ahizü’serai’ fî usûli’l-fikh, el-Cedel fi usûlil-fikh, Ed-Dürer fi usû’lid-din, el-Usûl.
  3. Matüridî’nin tefsir ve Kuran ilimlerine dair eserleri: Te’vilatü’l-Kur’ân, Risâle fi mâ la yecûzü’l vakfu aleyhi fi’l Kur’ân
  4. Matüridî’nin vasâya ve münâcâta dair eseri: Vasaya ve münacaat. Bunlarin disinda bir takim eserler de Matüridî’ye nisbet edilmektedir. Fakat bunlarin müellife nispetini degerlendirecek belgeler mevcut degildir.

Es’ari ile Matüridî’nin ihtilaflari

Matüridî, Es’ari ile birlikte ehli sünneti temsil etmesi ve Mu’tezililerle mücadelelerinden dolayi fikirlerinde paralellik gözükmesine ragmen aralarinda ihtilaf mevcuttur. Bu ihtilaflarin sayisi bazi kaynaklarda 13 olarak telaffuz edilirken, bazilarinda 40, hatta 73’e varan sayilarla ifade edilmektedir.

Matüridî ile Es’ari arasindaki baslica fikir ayriliklari sunlardir:

  1. Cüz’i irade:Es’arilere göre cüz’i iradeyi Allah yaratir. Matüridîlere göre ise cüz’i iradeyi Allah yaratmaz
  2. Hüsün ve kubuh:Es’arilere göre hüsün ve kubuh, yani bir seyin iyi veya kötü oldugu aklen bilinemez. Hüsün ve kubuh , Allah’in emir ve nehiyleriyle bilinir. Allah bir seyi emrettiyse o sey iyidir. Allah bir seyi yasak etti ise o sey kötüdür.

    Matüridîlere göre ise hüsün ve kubuh akil ile idrak olunur. Emir ve nehiy bir seyin iyi veya kötü olduguna delalet eder. Herhangi bir sey iyi ise Allah onu emretmistir. Kötü ise Allah onu yasak etmistir.

  3. Allah’i tanima: Es’ariler, Allah’i tanimanin ser’an vacip oldugunu söylerler. Matüridîler ise Allah’i tanimanin aklen vacip oldugu fikrindedirler.
  4. Tekvin: Es’ariler tekvini itibarî bir sifat olarak kabul ederler. Hakikî sifat olarak kabul etmezler. Matüridîler ise tekvinin, kudret ve irade gibi hakiki bir sifat oldugunu söylerler.
  5. Kula gücü yetmeyecek seyleri teklif: Es’arilere göre Allah’in kula gücü yetmeyecek seyleri teklif etmesi caizdir. Mesela cisimleri yaratmak gibi. Matüridîlere göre ise Allah’in kulun gücü yetmeyecegi seyleri ona teklif etmesi caiz degildir.
  6. Illiyet ve hikmet: Es’ariler ‘Allah’in fiileri için sebep aranamaz’ der. Onun fiileri hikmet ile bagli da degildir. Çünkü Allah yaptigindan sorumlu degildir. Sorumlu olan kullardir.

    Matüridîlere göre Allah abesten münezzehtir. Allah’in fiilleri hikmeti icabi meydana gelir. Çünkü Allah Hakîm’dir, Alîm’dir. Allah tekvinî fiilerinde ve teklifî hükümlerinde hikmetini gösterdi ve irade etti. Hasili Allah’in fiileri hikmeti ile baglidir ve fiiller bir sebebe baglidir. Bu Allah’in abesle mesgul olmasinin icabidir. Allah yaptiklarindan sorumlu degildir.

  7. Ezelde ma’duma hitap: Esariye’ye göre ma’duma ezelde ilahî hitap taalluk eder. Buna göre Allah ezelde Mükellim’dir. Matüridîye’ye göre Allah ezelde Mükellim degildir. Çünkü ma’duma ezelde ilahi hitap taalluk etmez.
  8. Es’arilere göre nübüvvet için erkeklik sart degildir, kadinlar da nebi olabilirler. Nitekim Meryem, Asiye, Sare, Hacer, Havva ve Hz. Musa’nin annesi nebidirler.

Matüridîlere göre ise nübüvvetin sartlarindan birisi erkek olmaktir. Kadinlar nebi olamazlar.

       9. Ibadetin ifasi: Es’ariler müslim olmayanin ibadetle mükellef oldugu reyindedir. Onlara göre gayri müslimler bu sebeple de ceza görürler. Matüridîler ise, müslim olmayanlarin ibadeti ifa ile mükellef almadiklari reyindedirler. Onlar küfürden dolayi ceza görürler ve fakat ibadeti ifa etmedikleri için cezaya çarptirilmazlar.

  1. Irtidat: Es’arilerce mürted yeniden imana dönerse amelleri de avdet eder. Matüridîlere göre ise mürted imana dönse de amelleri avdet etmez.
  2. Tevbe-i ye’s: Es’arilerce tevbe-i ye’s makbüldür. Maturilerce makbul degildir.
  3. Kur’ân: Es’arilerce Kur’ân’in bazi âyetleri, bazilarindan büyüktür. Matüridîlere göre ise, büyük olamaz.

Mensuplari tarafindan ‘Hidayet sancagi’, ‘Hidayet önderi’, ‘Kelamcilarin lideri’ gibi övgülere mazhar olan ve ve buna ragmen tabakat ve mezhep tarihi kitaplarinda isminden bahsedilmeyen Matüridî, hayati boyunca ehl-i sünnet akidesini ögretmek ve müdafaa etmek için çaba göstermistir. Gerek tamamen akla dayanan Mu’tezile ile, gerekse nakle dayanan selef akidelerinin iyi yönlerini birlestirmis ve ehl-i sünnet çizgisini muhafaza etmistir.




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol