ANA SAYFA
MENTEŞE
MUĞLA
İLLERİMİZ
CUMHURBAŞKANLARIMIZ
BAŞBAKANLARIMIZ
TÜRKİYE
DEVLETLER
DEVLET BAŞKANLARI
ŞİİR KÖŞESİ
TURİZM
HABERLER
YEMEK KÖŞESİ
RESİMLER
EN'LER
JEOPOLİTİK
ÇEŞİT ÇEŞİT PARALAR
ARABALAR
EV RESİMLERİ
İSLAM
OSMANLI İMPARATORLUĞU
TARİHTEN
ŞİFALI BİTKİLER
GÜZEL MAKALE VE HİKAYELER
RESİMLERLE İLLERİMİZ
Galeri
SİYASİ PARTİLER
=> ADALET VE KALKINMA PARTİSİ
=> SAADET PARTİSİ
=> BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ
=> CUMHURİYET HALK PARTİSİ
=> ANAVATAN
=> BAĞIMSIZ TÜRKİYE PARTİSİ
=> DEMOKRAT PARTİ
=> MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
=> HALKIN YÜKSELİŞİ PARTİSİ
=> DEMOKRATİK SOL PARTİ
BAŞKENT RESİMLERİ

GENEL BAŞKAN

PROF.DR.HAYDAR BAŞ’IN BİYOGRAFİSİ:

Prof. Dr. Haydar Baş 1947 yılında Trabzon’da doğmuştur. İlk, orta ve lise tahsilini Trabzon’da tamamlamasının ardından; 1970 senesinde, Kayseri’deki Erciyes Üniversitesi’ne bağlı Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olmuştur.

Lisansüstü eğitimini ve doktorasını “Veda Hutbesinde İnsan Hakları” konusundaki tezi ile Bakü Devlet Üniversitesi’nde tamamlamış ve bu üniversitede göreve başlamıştır. Doktora sonrası akademik çalışmalarına devam ederek “İslam ve Hz. Mevlana”, “Tasavvuf Tarihi”, “Din Sosyolojisi” ve “Din Psikolojisi” konularındaki tezleri neticesinde “Profesörlük” unvanını da aynı üniversiteden almıştır.

Dokuz yıldır Bakü Devlet Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Sayın Baş, halen Doğu Dilleri ve Edebiyatlarını Araştırma Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde vazifesini sürdürmektedir.

Akademik kariyerini eğitim sahasında yapmasına rağmen, aynı zamanda bir araştırmacı, yazar, işadamı, sanayici ve tüccar olan Prof. Dr. Haydar Baş’ın hayatından bazı kesitler şöyledir:

a) Mefkureci Öğretmenler Derneği’nin Trabzon Şubesi Başkanlığını yapmıştır.
b) Beş yıl Devlet Liselerinde, iki yıl Ticaret Liselerinde ve İmam Hatip Liselerinde olmak üzere yedi öğretim yılı öğretmenlik yapmıştır.
c) İPA A.Ş.’nin Bölge Müdürlüğünü yürütmüştür.
d) BAŞ Şirketler Grubunun, BAŞ Çelik Fabrikalarının, BAŞ Ticaret A.Ş.’nin ve BAŞ Isı Sanayi’nin kurucusudur.
e) Halen başyazarlığını yapmakta olduğu İCMAL, ÖĞÜT ve MESAJ dergilerinin kurucusudur.
f) Milli Basın Kurultayları’nı tertip eden Basın Kurulu’nun başkanıdır.
g) Bağımsız Türkiye Partisi’nin (BTP) Genel Başkanı’dır.

Kendisi Fransızca, Arapça, Farsça ve Azerice bilmektedir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın görüşleri ve tezleri dünyada ve Türkiye’de çeşitli üniversitelerde lisansüstü tezlere ve akademik araştırmalara konu edilmiştir.

* Illinois Universitesi (University of Illinois at Urbana- Champaign) Intensive English Institute “Prof. Dr. Haydar BAŞ” Urbana-2001

* Dallas Üniversitesi İşletme Fakültesi. “An Alternative Prescription to the IMF’s Model for Economic Growth in Turkey (IMF Metoduna Alternatif olarak Türkiye’deki Ekonomik Büyümeye bir Reçete)” Dallas-2002

* ODTÜ (Saciology of Religion Fall Semester 1993 İCMAL, 1994)

* Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü (Haydar Baş’a göre İdeal İnsan ve İdeal İnsanın Topluma Yansıması, 1999)

* Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Prof. Dr. Haydar Baş ve Tasavvuf, 1993)

* Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Prof. Dr. Haydar Baş’ın Tasavvufî Görüşleri, 1997)


Prof. Dr. Haydar Baş, yurt dışındaki araştırma ve düşünce kuruluşlarında otuzun üzerinde ödüle layık görülmüştür. Verilen uluslararası ödüllerden bazıları şunlardır:


1- Dünya Barışına, İnsan Haklarına ve Ekonomiye katkılarından ötürü verilen Saygın Liderlik Ödülü.
Amerikan Biyografi Enstitüsü, bu ödülle Prof. Dr. Haydar Baş’ı “Uluslararası Seçkin Liderler Ansiklopedisi”nin 5. baskısında yer almak üzere seçmiştir.


2- İnsan Haklarına yapmış olduğu hizmetlerden dolayı verilen Şeref Sertifikası.
Bu sertifika Uluslararası Biyografi Merkezi tarafından verilmiştir.


3- “1994 Zirvede Kim Kimdir” ödülü.
Bu sertifika Amerikan Biyografi Enstitüsü tarafından yılda bir kere, belli sahada hizmet veren sadece bir ilim adamına verilmektedir.


4- Modern Ekonomik Görüşe hizmetlerinden dolayı verilen Uluslararası Liyakat Topluluğu Sertifikası.
Bu ödül Uluslararası Biyografi Merkezi’nce verilmiştir.


5- İletişim Endüstrisine katkılarından dolayı verilen Saygın Liderlik Ödülü.
Amerikan Biyografi Enstitüsü tarafından layık görülmüştür.


6- Uluslararası Araştırmacı Üyelik Ödülü.
Amerikan Biyografi Enstitüsü tarafından verilen bu madalya, yapmış olduğu bilimsel araştırmalar ve Modern Ekonomik Görüşe olan hizmetleri nedeniyle enstitünün araştırmacı üyesi olduğunu belgelemektedir.


7- Uluslararası Liyakat Topluluğu Excellantia (Mükemmel Şahsiyet) Ödülü:
Bu ödül bulundukları ülkelerde Uluslararası Biyografi Merkezi’ni yaşamları, şahsiyetleri ve sosyal ilişkileri ile temsil eden ilim adamlarına verilmektedir.


Fikir ve tezlerindeki bilimsel tutarlılığı ve isabeti, tarihi süreç içerisinde her zaman müşahade edilen Sayın Baş’ın, Türkiye ve dünyadaki gelişmelerle alakalı bazı önemli çıkışları şunlardır:

Prof. Dr. Haydar Baş, “Milli Birlik ve Beraberliğin Temel Unsurları” isimli konferanslar dizisiyle Türkiye’de ve Avrupa’da milli birlik ve beraberliğin önemini anlatmıştır.

Türkiye’nin AB üyeliğinin çokça gündem edildiği 1980’li yıllarda akademik çevrelerin ve iş dünyasının kesin gözüyle baktığı üyeliğimiz ile ilgili olarak, yalnızca Sayın Baş farklı bir yorumda bulunmuştur. 1986 yılında Berlin’de “AB Topluluğu bizi aralarına kabul etmeyecektir” tezini savunmuştur. Yıl, 2004 Türkiye halen üyelik müzakereleri için dahi tarih alamamıştır.

90’lı yılların başında ülkemizdeki politikacılar ve aydınlar, Gümrük Birliği’ne girişimizi bir zafer olarak gösterirken; Prof. Dr. Haydar Baş, “AB’ye girmeden, Gümrük Birliği’ne dahil olmak Türkiye’nin aleyhinedir” demiştir. Her yıl 20 milyar doların üstünde dış ticaret açığı veren ülkemiz, Gümrük Birliği’nden dolayı 150 milyar dolara yakın zarar etmiştir.

Özellikle 2000 yılından sonra kronikleşen ekonomik kriz ve enflasyon ortamından çıkışı IMF ve Dünya Bankası'nın talimatları ve kredileri ile aşma çabasındaki siyasi iradeye tek yanıt da Prof. Dr. Haydar Baş’tan gelmiştir: “Mevcut ekonomi politikalarıyla enflasyonun düşmesi mümkün değildir. Bu gidişatla Türkiye’yi batıracaklar. Türk coğrafyasını pazarlık konusu haline getirecekler.” Ülkemizin siyasi ve iktisadi talepler doğrultusunda bugün taşındığı nokta Prof. Dr. Haydar Baş’ın tespitleriyle aynı istikamettedir.

Amerika’nın 1991 yılındaki Irak çıkarmasında, o tarihte “Bu çıkarma her ne kadar Irak’a yapılıyorsa da nihai hedef Türkiye’yi parçalamaya yöneliktir” şeklinde ikazda bulunmuştur. Bugün hayata geçirilen ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nden maksat da budur. İslam coğrafyasını ele geçirmek, Türkiye coğrafyasını parçalamaktır.

Son dönemde, özellikle ülkemizin siyasi, kültürel ve stratejik kuşatma altına alınması, ekonomik kriz ve çıkış yolları üzerine eserler veren Prof. Dr. Haydar Baş’ın basılmış ve basılmakta olan eserleri şunlardır:

1- Milli Ekonomi Modeli ve Kalkınma Projeleri,
2- Dar Bölge Yaygın Kalkınma Modeli,
3- Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler,
4- Veda Hutbesinde İnsan Hakları,
5- İslam’da Kadın Hakları,
6- Alemlere Rahmet Hz. Muhammed (sav),
7- Makalat,
8- Mektubat,
9- İslam ve Mevlana,
10- İslam’da Zikir,
11- İslam’da Tevhid,
12- İman ve İnsan,
13- İnsan-ı Kamil ve Nefs Mertebeleri,
14- Hacc’ın Hikmetleri,
15- Hikmetin Sırları,
16- Dua ve Evrad,
17- Hıristiyanlık ve Yahudilik,
18- Din Tahripçilerine Kur’an-ı Kerim’in Cevabı,
19- Birliğe Doğru,
20- Veda Hutbesi ve Evrensel Beyanname,
21- Nefs Terbiyesi,
22- Varoluşun Gayesi: Zikrullah.



----------------------------------------------------------------------------------------------------
PROGRAMI

TAKDİM

Bu program, isabetli teşhis ve tespitlere bağlı, kalıcı çözüm yollarını ortaya koyan, teori ile pratiği birleştiren bir icraat programıdır.

Siyasi görüşü ne olursa olsun yediden yetmişe milletimizin tek vücut olması, kederde ve kıvançta bir ve beraber olarak ülkeye hizmette bütünleşmesi gerektiğine inanıyoruz.

Kalbi, vatan ve millet sevgisi ile dolu, ülkemizi ve milletimizi yüceltmeyi gaye edinen, devletimizin ilelebet yaşatılmasında kararlı kadrolarla; inanç, fikir ve azimle insanımıza hizmet etmeyi gaye ediniyoruz.

Partimiz; Atatürk İlke ve İnkılaplarına, hürriyetçi parlamenter demokratik sisteme, Anayasa ’ya ve kanunlara bağlıdır. Ülkeye ve millete hizmette siyaseti bir vasıta kabul eder. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, toplumsal barış ve uzlaşmayı her şeyin üstünde tutar.

İnsanı merkeze koyan bir tez mantığıyla milletimizin emrinde olacağımızı taahhüt ederiz.
Bu programın ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını dileriz.



İÇİNDEKİLER

TAKDİM


I- GENEL DEĞERLENDİRME

DEĞİŞEN DÜNYADA TÜRKİYE’NİN YERİ

Hedef Ülke: Türkiye

a-Mevcut Durumun Tespiti
b-Bu Badireden Çıkış Yolu
b.1)Sorunların Çözümünde Yaklaşım Tarzımız
b.2)Bugün Gelinen Durum
b.3)Yeni Bir Siyasal Oluşumun Zarureti


II- DEVLET YÖNETİMİ

ATATÜRK İLKELERİ LAİKLİK ve İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
a-Laiklik ve İnanç Özgürlüğü
b-Atatürk İlke ve İnkılapları


III- İNSAN HAKLARI ve ADLİ YAPI
-Adalet Reformu


IV- DEVLET POLİTİKALARI ve DEVLETİN ASLİ GÖREVLERİ
a-Devlet Politikasının Önemi
b-Devletin Asli Görevleri


V- İKTİSADİ POLİTİKALAR

İKTİSADİ KALKINMANIN ESASLARI ve GENEL YAKLAŞIMIMIZ
ENFLASYON ve KALICI ÇÖZÜMÜ
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ ve FAALİYET ALANLARI
YABANCI SERMAYE, GELİR DAĞILIMI ADALETİ ve REKABET
VERGİLER
TEŞVİKLER
YATIRIMLAR ve ENERJİ
SANAYİLEŞME ve TEKNOLOJİ
TARIM ve HAYVANCILIK
ORMANCILIK, MADENCİLİK ve SU ÜRÜNLERİ
ULAŞTIRMA ve HABERLEŞME (Telekomünikasyon)
ESNAF, SANATKARLAR ve KOBİLER


VI- SOSYAL POLİTİKALAR

-Sosyal Politikanın Esasları
SOSYAL KALKINMADA DEVLETİN ROLÜ
-Güçlü Devlet, Güçlü Millet
-Sosyal Güvenlik Reformu
-Emeklilerin yüzü gülecek
-Maaş kuyruklarına son, her emekliye kredi kartı
-Hastane kuyruklarında can vermeye son
AİLE ve GENÇLİK
-Gençlik ve aileye güçlü destek
ÇALIŞMA HAYATI
-Genel Bakış
-İstihdam
TÜKETİCİ HAKLARI
SAĞLIK
GENÇLİK ve SPOR
KÜLTÜR ve SANAT
ŞEHİRLEŞME ve KONUT
ÇEVRE
KİTLE İLETİŞİM
KAMU İDARESİ
-Kamu İdaresinin Esasları
DEVLET MEMURLARI


VII- MİLLİ SAVUNMA ve MİLLİ GÜVENLİK

İÇ BARIŞ


VIII- MİLLİ EĞİTİM
-Eğitimsiz genç kalmayacak
-Her meslek lisesi mezununa iş garantisi
-Üniversiteler
-Her liseli bir üniversiteli projesi
-Üniversite - Sanayi El Ele


IX- MAHALLİ İDARELER


X- BİLİM, ARAŞTIRMA ve TEKNOLOJİ


XI- DIŞ SİYASET
-Genel Bakış

BTP'nin HAYATA GEÇİRECEĞİ SOMUT PROJELER

DÖVİZ POLİTİKAMIZ

ÖZELLEŞTİRME

SONUÇ


XII- EKONOMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER







I- GENEL DEĞERLENDİRME

DEĞİŞEN DÜNYADA TÜRKİYE’NİN YERİ

Hedef Ülke: Türkiye

Türkiye;
-Ekonomik çıkar çatışmalarının sınır ülkesi;
-İdeolojik çatışmaların tampon bölgesi;
-Doğu ve Batı kültürlerinin fay hattı üzerinde, bu kırılma noktalarının tam ortasında yer almaktadır.

Doğu Bloku’nun çökmesi sonucu ideolojik çatışma, büyük ölçüde ortadan kalktı ama ekonomik çıkar çatışmaları bütün dünyayı da içine alacak şekilde genişledi. Dinsel ve etnik çatışmalar, ekonomik çıkar çatışmasının güdümünde daha da keskinleştirildi.

a- Mevcut Durumun Tespiti

Geçmişte Türk Milleti, kendisini yükselten ve yücelten tarihi misyonuna sahip çıktığı dönemlerde dünyaya hükmetmiş; insanlığa adaleti, insan haklarını, ilmi, teknolojiyi ve medeniyeti öğretmiştir. 1700’lü yıllarda başlayan duraklama dönemiyle birlikte milletimiz ideolojik ve etnik entrikalar sonucunda her cepheden hücumlara maruz kalmıştır. I.Dünya Harbinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan milletimiz, İstiklal Savaşı’yla bir ölüm kalım mücadelesi vermiştir. Bu sıcak savaşlar, aslında asırlar boyu sinsi bir şekilde yürütülen siyasal, kültürel, sosyal faaliyetlerin bir sonucu idi.

Neticede İstiklal Savaşı’nda bu millet, Büyük Önder Atatürk'ün öncülüğünde Kuvayı Milliye ruhuyla kendine dönmüştür. Milli iradenin, tecelli ettiği, bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş ve özgürlük mücadelesi veren ülkelere örnek olmuştur. Türk milleti, bir yok oluş olan Sevr Antlaşmasının dayattığı şartları kabul etmemiş Lozan Antlaşması ile özgür ve bağımsız bir devlet olduğunu kabul ettirmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, çeşitli sahalarda kalkınma plan ve projeleri uygulanmıştır. Kısmi sonuçlar alınmışsa da amaçlanan çağdaş medeniyet seviyesine ulaşılamamıştır. Bunun başlıca sebebi, milli kimlik ve bağımsızlık iradesinin 1938’den sonra büyük ölçüde yitirilmesidir. Oluşturulan yapay gerilimler, ülke insanının enerjisini tüketmiş, kalkınmayı sekteye uğratmıştır.

b- Bu Badireden Çıkış Yolu

b.1) Sorunların Çözümünde Yaklaşım Tarzımız

Önce insan diyoruz. Çözümler insana hizmete yönelik olmalıdır. İnsanın kendi yararına kazanılması ve çalışmaların bu yönde yapılması gerektiğine inanıyoruz. Her meselenin çözümünü kendi şartları ve disiplini içinde aramak lazımdır.

Her problemin çözümünde bilgi, beceri, plan ve programın yanında iyi niyet, samimiyet, dürüstlük, saygı ve insan sevgisinin asıl olduğuna inanıyoruz.

b.2) Bugün Gelinen Durum

Sorunların tesbiti ve çözümünde demokratik-hukuk devleti ilkesi esas alınmalıdır.
Bu bağlamda Türkiye’nin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb. sorunları analiz edildiğinde en başta gelen tehdit ve tehlikenin milli bütünlüğümüze yönelik olduğunu görüyoruz.

Türkiye’ye karşı adeta ikinci bir Sevr projesi dayatılmaktadır. Bu tehlike ve tehditler Cumhuriyet’in kuruluşunda da aynıyla yaşanmış M. Kemal Atatürk de bizzat ‘dahili ve harici düşmanların’ olacağından bahsetmiştir. Bugün sanki tarih tekerrür ediyor gibi aynı tehlikeli gelişmeler yaşanıyor. Bu olumsuz gelişmeleri insanımızın ve milletimizin geleceği açısından tehlikeli buluyor ve tedbir alınması gerektiğine istiyoruz.

-Türkiye’nin şu andaki genel gidişatının bir olumsuzluklar portresi oluşturduğu ve bir meseleler yumağı haline geldiği gözden kaçırılmamalıdır.
-Uzun zamandan beri ülkemizde temel sıkıntılar giderek ağırlaşmakta ve kangrenleşmektedir.
-Terör, dış odakların siyasallaştırma çabalarıyla bölücülük noktasına yaklaşmaktadır.
-Enflasyon, yolsuzluklar, israf; plansız ve dengesiz icraatlar ekonomimizin kara deliklerini oluşturmaktadır.
-Dış odakların kışkırtması sonucu iç barış, birlik ve bütünlüğümüz ciddi tehdit altındadır.
-Pahalılık, işsizlik ve yoksulluk artmakta, eğitim, adalet, sağlık kurumları fonksiyonlarını sağlıklı bir biçimde yerine getirememektedir.
-İnsanımızın kendine güveni azalmakta, ahlaki değerler çöküntüye uğramakta, inkültürasyon faaliyetleri milli kimliği yok etmektedir.
-Ümitsizlik, güvensizlik had safhaya çıkmıştır.
-Yanlış politikalar, Türkiye’ye sürekli bir şekilde içte ve dışta itibar kaybettirmektedir.
-Küreselleşme ve AB süreciyle ülkemize adeta yeni bir Sevr dayatılmaktadır.

Bu kötü şartlar, bütün bu sıkıntıların üstesinden gelecek yeni ve sağlam bir siyasi yapılanmayı şart koşmaktadır.

Şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatanıyla milletiyle bölünmez bir bütündür.
Bayrağı ve sancağı ile, askeriyle, siviliyle; milli ve manevi değerleriyle ülkemizin toprak bütünlüğünün hassasiyetle korunması ve bundan taviz verilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak günümüzde ülkemiz siyasi, kültürel ve ekonomik kuşatma altına alınmış durumdadır. Türkiye adeta diz üstüne çökertilmek istenmekte ve bağımsızlığı tehdit edilmektedir.

Bugün içinde bulunduğumuz şartlarda, Misak-ı Milli sınırları içinde yeniden bir Kuvay-ı Milliye ruhuna muhtacız. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bugün de Kuvay-ı Milliye’nin bütün milletin katılması gereken milli bir görev ve bir vatanseverlik olduğunu düşünüyoruz.

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeler karşısında, kronik hale gelmiş problemler ve bütün bunlara karşı alınacak tedbirler ve getirilecek çözümler için ülkemizin bütün kurum ve kuruluşlarının, her vatandaşımızın birlik beraberlik içinde hareket etmesi bir zarurettir. Millet olarak en önemli meselemizin, birlik ve bütünlüğümüzün korunması olduğuna ve bütün problemlerin bu şuurla çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Esasen bu husus, her türlü şahsi mülahaza ve siyasi menfaatin üzerinde tutularak ülkenin tamamında ulusal bir uzlaşma sağlanması, arzu edilen bir durumdur.

b.3) Yeni Bir Siyasal Oluşumun Zarureti

Türkiye’yi içine düştüğü badireden çıkaracak, milli kimlik ve şahsiyeti kuşanarak sorunlarını çözecek ve onu dünyada önder ülke yapacak yeni bir siyasi oluşum artık zaruridir.

Bu siyasi oluşumun diğer siyasi yapılanmalardan üç yönden farkı olması gerekir:

1- Tahlil, teşhis, tesbit ve çözüm hususunda bakış açısı, gaye ve niyeti farklı ve samimi olacak.
2- Gerçekçi çözümlere ulaşmak için hayali projeler yerine tatbik edilebilir projeler sunacak ve bunları zamanında gerçekleştirecek.
3- Bütün bunları hayata geçirecek ehliyetli ve yeterli kadroya sahip bulunacak.

Bu, vatanımıza ve milletimize sahip çıkma, onu layık olduğu yere taşıma misyonudur.



II- DEVLET YÖNETİMİ

Demokrasi, halkın iradesini öne çıkaran bir hürriyet ortamı vadeder. Bu ortam, inanç, fikir ve teşebbüs hak ve hürriyetlerinin sağlıklı gelişmesini sağlar. Hukuk ise, keyfiliği ve despotluğu ortadan kaldıran hak ve adalet arayışının bir yolu olarak bilinmeli ve bu çerçevede hukukun üstünlüğü esas alınmalıdır.

-Ülkemizde milli irade hakkıyla tecelli ettirilecek ve bu konudaki aksaklıklar düzeltilecektir.
-Siyasilerle halkın bütünleşmesi sağlanacak, devlet-millet kaynaşması, toplumsal barış ve uzlaşması sağlanacaktır.
-Devletin bütün kurum, kural, işlem ve eylemlerinin, insan haklarına dayalı demokratik bir anayasaya uygun olarak yapılanması ve çalışması ile ‘hukuk devleti’ ilkesi gerçekleşecektir.
-Adalet, demokrasi ve hukukun hakim olması ile tecelli ettirilecektir. Adalet, haklıya hakkını vermek, haksıza da haddini bildirmektir. Hukuku üstün kılarak adaleti hızla dağıtmak devletin görevidir.

Böylece devletle milletin kaynaştığı bir toplum oluşacaktır. Bunun da tabii sonucu; hak, adalet, hürriyet ortamı içinde kalkınmak ve güçlenmektir.

ATATÜRK İLKELERİ LAİKLİK ve İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

a-Laiklik ve İnanç Özgürlüğü

Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel ilkesidir ve genel olarak, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ifade eder.

Laiklik, din ve vicdan özgürlüğümüzün hem teminatı hem de sınırıdır.

Laiklik prensibiyle bu iki hedef birden sağlanmak istenmiştir.

Birincisi; devletin temel düzeninin dini esaslara dayandırılmamasını sağlamak, kutsal din duygularının şahsi nüfuz veya menfaat temini için kullanılarak istismar edilmesini önlemektir.

İkincisi ise; devletin dine müdahalesini önlemek, din ve vicdan özgürlüğünü sağlamaktır. Böylece laiklik, bir yandan devleti dine karşı öbür yandan dini, devlet gücüne ve şahsi nüfuz hırsına karşı korumayı öngörerek bir denge sağlanmıştır.

Laikliğin yukarıda belirtilen esaslara göre uygulanması sağlanacaktır.

b- Atatürk İlke ve İnkılapları

Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri, 1982 Anayasası’nın 2.maddesinde sayılmıştır. Bu madde, Anayasa’nın ilk üç maddesiyle beraber yine Anayasa’nın 4.maddesine göre değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddesidir. Bu maddenin metni şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri, Atatürk’ün devlet anlayışına hakim olan üç temel ilkeden kaynaklanmaktadır. Bunlar; ulusal devlet, tam bağımsızlık ve ulusal egemenliktir.Bu üç temel ilkenin açılımını ifade eden ilkeler ise şunlardır:

-Cumhuriyetçilik
-Milliyetçilik
-Halkçılık
-Devletçilik
-Laiklik
-İnkılapçılık

Bütün icraatlarımızda bu anlayış ve ilkeler temel oluşturacaktır.



III- İNSAN HAKLARI ve ADLİ YAPI

İnsan hakları, insanın doğuştan getirdiği en temel haklardır. Bu sebeple bu hakların korunması ve bu husustaki ihlallerin önlenmesi için; hukukun üstünlüğü sağlanacak, insan hakları hayata geçirilecektir.

Bu çerçevede insan haklarına saygılı yönetim anlayışı esas alınacaktır.

İnsan haklarının en büyük teminatının, yasal güvencelerle birlikte bu haklara saygılı eğitilmiş insan olduğu gerçeğinden hareketle, Anayasa’mızın tanımladığı hak ve ödevlere bağlı insan yetiştirilmesi sağlanacaktır. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğünü sağlayan adalet sisteminin etkin ve hızlı çalışması için gerekli reformlar yapılacaktır.

Adalet Reformu

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu yeniden yapılandırılarak Yargı bağımsızlığı sağlanacaktır

Yargıya ayrılan pay artırılarak Yargıç, yargı personelinin mali imkanları ve yargı altyapısı güçlendirilecektir.

Yeni kadrolar verilerek yeni mahkemeler kurulacaktır.

Yargıda bilgisayar otomasyonuna geçilecektir.

Avukatlar yargı sürecinin ayrılmaz parçası olduğundan hareketle, savcıyla aynı statüye getirilecektir.

Dava öncesi tahkim ve sulh müessesine işlerlik ve etkinlik kazandırılacak gereksiz dava yığılmaları önlenecek ve adalet geciktirilmeden dağıtılmış olacaktır.

Müeyyidelerin adalet ve caydırıcılık ilkelerine göre düzenlenerek, müeyyideler etkin bir şekilde uygulanacaktır.

Yasa değişiklikleri hukuk mantığına uygun yapılarak çelişkiler giderilecektir. Ceza ve harçlar yeniden düzenlenerek gereksiz dava yığılmaları önlenecektir.



IV- DEVLET POLİTİKALARI ve DEVLETİN ASLİ GÖREVLERİ

Devlet Politikasının Önemi

Bir devletin yaşayabilmesi için bölgesinde, dünyadaki dengeleri de dikkate alan bir devlet politikası takip etmesi gerekir.

Bu genel politika çerçevesinde devletin görev alanına giren konular planlanacaktır. İç ve dış politikalar, eğitim, sağlık, askeri, kültürel, maddi manevi kalkınmanın bütün sahaları, bu genel politikaya göre belirlenecek ve yönlendirilecektir.

Devletin Asli Görevleri

Devlet, öncelikle devlet millet kaynaşmasını temin edecek; toplumsal barış ve uzlaşmayı sağlayacaktır.

‘Sosyal devlet’ ve ‘sosyal adalet’ ilkeleri hayata geçirilecektir.

Hepsinden önemlisi devlet; iç ve dış güvenlik, adalet, eğitim, sağlık, gibi genel hizmetleri yürütecek; makro plandaki alt yapı projelerine öncülük edecek, diğer sahalarda özel teşebbüse teşvikçi ve yönlendirici olacaktır.

Devletimizin küçültülmesi değil, her sahada güçlendirilmesi esas olacaktır.

Devlet olmadan milletin, millet olmadan da devletin olamayacağı hakikati esas alınacaktır.

Devlet, milletine dayanacak ve güvenecektir.

Devlet kurumlarının verimli ve karlı çalışmasına önem verilecektir.

Özelleştirmenin hukuki altyapısı hazırlanacaktır.

Ulusal güvenlik açısından stratejik önemi olan KİT’ler(Kamu İktisadi Teşekkülleri) hariç diğerleri özelleştirilecektir.



V- İKTİSADİ POLİTİKALAR

İKTİSADİ KALKINMANIN ESASLARI ve GENEL YAKLAŞIMIMIZ

Üretim ve ihracat, ekonomik anlayışımızda öncelik taşımaktadır.

Kalkınmada en büyük faktörün yetişmiş insan olduğu gerçeğinden hareket edilecektir.

Ekonomide makroekonomik istikrar sağlanacaktır.

Bozulan sosyal dengeler ve gelir dağılımı düzeltilecek, işsizliğe, yoksulluğa son vermek için ekonomik refah geniş kitlelere yayılacaktır.

Bu hedefe ulaşmak için rekabete dayalı piyasa ekonomisi benimsenecek; ancak haksız rekabet de engellenecek ve insanımızın girişimciliği teşvik edilecektir.

Ekonomik hayatta devletin görevi; ekonomik istikrarı ve müteşebbis için en uygun ortamı sağlamak, sosyal ekonomik altyapı yatırımlarını zamanında gerçekleştirmek ve piyasa ekonomisinin toplum yararına işlemesini temin etmek olacaktır.

Enflasyonun kalıcı çaresi ve ekonomik istikrarın sağlanması ile kalkınmanın gerçekleşmesi, gelir seviyesinin yükseltilmesi ve gelir dağılımının adaletli olması ancak yaygın bir üretim ve ihracat seferberliği ile mümkün olacaktır.

Ülkenin kalkınmasında farklı özellik taşıyan bölgelerin dinamik yapısı ve cazip tarafları öne çıkarılacaktır. Belli sektörlerin, belli bölgelere yoğunlaşması teşvik edilerek dünya pazarlarında rekabet edecek konuma getirilecektir.

Ekonomik gelişme için, dar bölge yaygın sanayi sistemi ile üretim teşvik edilerek hayata geçirilecektir.

ENFLASYON VE KALICI ÇÖZÜMÜ

Ekonomik istikrarın bozulması ve yüksek enflasyon, zincirleme etkileriyle gelir dağılımını ve toplumsal barışı bozan siyasi ve sosyal bir tehlike haline gelmiştir.

Türkiye'de yıllardır kronik hale gelmiş enflasyon, kaynak israfına ve istihdam kaybına yol açmıştır.

Enflasyonla mücadelede başarısız olunmasının en büyük nedeni, enflasyona getirilen yanlış teşhistir. Bugüne kadar talep enflasyonu teşhisinde ısrar edilerek IMF telkinlerine uyulmuş, bu doğrultuda faizler yükseltilerek talep daraltıcı politikalar izlenmiş, tedavülde olması gereken para piyasadan çekilerek enflasyonun yükselmesine yol açılmış, piyasada oluşan durgunluk, işletmelerin kapanmasına, işsizliğin artmasına sebep olmuştur. Bu yanlış politikalar yüzünden ülkemizde stagflasyona yol açılmış ve ülke ekonomisi iflas noktasına getirilmiştir.

Oysa Türkiye'deki enflasyon, maliyet enflasyonudur, dolayısıyla çözüm, üretim faktörlerinin maliyetlerini azaltmakla mümkündür.

Bu noktada kamunun ödediği yıllık faizler sıfır noktasına indirilmeye çalışılarak oluşacak fark , proje mukabilinde kredi olarak üretime kaynak olarak aktarılacaktır. Bir başka ifadeyle devletin faiz yükü azaltılacak, buna karşılık emisyon hacmi genişletilerek proje karşılığı kredi verilerek üretim teşvik edilecektir. Üretim ve ihracat artırılacak ve yıllardır yaşanan enflasyon ortadan kaldırılarak makro ekonomik dengeler sağlanacaktır.

DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ ve FAALİYET ALANLARI

Ekonomik gelişmenin güvenli ve sürekli kalabilmesi için devletin başlıca görevi; siyasal, sosyal ve ekonomik istikrarın temin edilerek ekonomik gelişme ortamının hazırlanmasıdır.
Devlet, tanzim edici olacak, vatandaşların iktisadi girişimlerini destekleyecek, ihtilaflarını çözecek, iktisadi istikrarı temin edici kurallar koyacak, kaynak bulmaya yardımcı olacak ve engelleri kaldırarak verimi artıracaktır.

Devlet, alt yapının hazırlanmasında öncülük edecektir.

Orman, su, maden, enerji gibi doğal kaynaklar konusunda mülkiyeti devlet tasarrufunda olmakla beraber ulusal güvenlik açısından stratejik olan alanlar hariç, geliştirme ve işletme hakları, devletin koyacağı esaslar içerisinde özel sektöre verilebilecektir.
Bu konunun teminatı, bağımsız ve etkin yargı olacaktır.

YABANCI SERMAYE, GELİR DAĞILIMI ADALETİ ve REKABET

Serbest rekabet, bir ekonomik gelişme, üretim ve kalite yarışı olarak görülecek; haksız rekabete fırsat verilmeyecektir.

Yabancı sermaye, ülkemizin egemenliğini zedelememek kaydıyla kalkınmada bir unsur olarak değerlendirilecektir.

Bütün ekonomik faaliyetlerde hedef; üretimin artırılması, kalitenin yakalanması ve gelirin adil bir şekilde tabana yayılması olacaktır.

Üretimde kalite ve verimliliği artırma ve maliyetleri düşürmeye yönelik politikalarla ihracat desteklenecektir.

VERGİLER

Vergilendirmede başlıca şu kıstaslar esas alınacaktır

Vergilendirmede adalet gözetilecektir.

Vergilerin türleri ve oranları düşürülecektir.

Vergiler, kurumlaşmayı ve yatırımları teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenecektir.

İşçi, memur ve esnaf gibi belli bir gelir düzeyinin altında olanlardan vergi alınmayacaktır.

TEŞVİKLER

Yatırım teşvikleri tabana yayılacaktır. Devlet bu konuda yatırım ve üretimi şart koşacak ve paranın ürün olarak geriye dönmesini teminat altına alacaktır.

YATIRIMLAR ve ENERJİ

İktisadi ve sosyal kalkınmanın başlıca unsuru alt yapı yatırımlarıdır.

Enerji, kara ve demir yolu, liman, yurt içi ve yurt dışı haberleşme; kara, hava ve deniz ulaştırması gibi temel alt yapının yatırımlarını yapmak devletin asli görevleri arasındadır.

Ancak geri ödeme gücüne sahip projeleri, devletin koyacağı esaslar çerçevesinde halkın iştiraki ile yapılmasını teşvik etmek yerinde olacaktır.

Ülkemiz, primer enerji kaynakları bakımından fakir bir konumdadır. Bu enerji kaynaklarının % 55’i ithal edilmektedir. Düzenli, ucuz ve güvenilir enerji kaynaklarına bir an önce kavuşulması ilk alt yapı hedefleri arasında olacaktır.

Bu sebeple, başta Güneydoğu olmak üzere petrol arama faaliyetlerine hız verilecektir.

Ülkemizin madenleri arasında büyük yer tutan kömür yataklarımızdan elde edilen kömürün kalitesi iyileştirilecek.

Elektrik üretiminde kömüre dayalı termik santrallerin geliştirilmesi sağlanacak.

Elektrik üretimi ve tarım sulaması için baraj yapımına planlı programlı bir tarzda devam edilecek, zengin su kaynaklarımız değerlendirilecektir.

Jeo-termal enerji kaynakları, rüzgar ve güneş enerjisinden faydalanılması ile ilgili aktif stratejik projelere de işlerlik kazandırılacaktır.

Günümüzde nükleer enerjiye sahip olmak, hem ekonomik hem de savunma açısından bir zarurettir.

Çevrenin korunması kaydıyla nükleer santraller kurulacaktır.

Enerji sektöründe de yerli ve yabancı sektörün yatırım yapmalarına imkan sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.

Organize sanayii bölgeleri ile sanayi kuruluşlarına kendi ihtiyacını karşılamak üzere otoprodüktör santral kurmaları teşvik edilecektir.

SANAYİLEŞME ve TEKNOLOJİ

Rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisinde önem verilen kaliteli bol üretim için devlet, alt yapıyı hazırlayarak hür teşebbüsü sanayiye teşvik edecektir. Öyle ki hantal tesisler yerine kaliteye ve çok üretime önem vererek yaygınlaşan bir politika izlenecektir.

Sanayi üretiminde hedef sadece iç ihtiyacı karşılamak olmayıp ihracata yönelik makro projeler geliştirilecektir ki döviz girdisiyle ülke ekonomisine katkı yapılabilsin. Özellikle bilgi toplumu ve iletişim çağının şartları dikkate alınarak bilgi teknolojisine, elektronik sanayiye önem verilecektir.

Sanayileşmenin, ekonominin belkemiğini teşkil ettiği gerçeğinden hareketle tarım ve hayvancılığın da teknolojik imkan ve yatırımlarla geliştirilmesi esas alınacaktır.

Türkiye’nin teknolojik atılımını gerçekleştirebilmek için şu alanlara öncelik verilecektir:

İleri teknolojiler teşvik edilecektir.

Ülke sanayii, esnek üretim teknolojilerine yönlendirilecektir.

TÜBİTAK gibi AR-GE(Araştırma-Geliştirme) kurumlarının imkanları genişletilecektir.

Ulaşımda demir yolu, metro, raylı sistemlere ve denizciliğe ağırlık verilecektir.

Uzay, havacılık ve savunma sanayilerinde alan ve ürün bazında yatırım ve gelişme stratejisi oluşturulacaktır.

Biyo-teknolojide AR-GE’ye önem verilecektir.

Çevre dostu ve enerji tasarrufu sağlayıcı teknolojiler tercih edilecektir.

TARIM ve HAYVANCILIK

Tarım sektörü, stratejik bir sektör olarak ele alınacaktır.

Geniş tarım alanlarına, geniş çaplı ormanlara ve ülkemizin büyük bir kesiminde yapılan hayvancılığa baktığımızda bu önemi daha iyi anlarız.

Tarımda makineleşmeye ve modernizasyona özel önem verilecektir.

Daha ziyade tarımla uğraşan köylümüz, sosyal yapımızın ana istikrar unsuru olduğu gibi tarım üretimi de iktisadi gelişmenin ve özellikle sanayi sektörünün başlıca kaynağıdır.

Türkiye bol suyu, zengin toprak alanları ve değişik iklim şartlarıyla bugünkünden kat kat daha fazla üretim yapabilecek kapasiteye ve potansiyele sahip bulunmaktadır.

Tarım sektöründe hızlı bir gelişmenin temini için aşağıdaki tedbirlere öncelik verilecektir.

Tarım ve tarıma dayalı sanayi ilişkileri, üretim-pazarlama zinciri içinde bir bütün olarak ele alınacaktır.

Başta yol, su, elektrik olmak üzere, köy ve şehir arasındaki alt yapı farklılıkları giderilecektir.

Hayvancılığın ve buna dayalı et, süt ve diğer ürünler sanayii ile su ürünlerinin her yönüyle geliştirilmesi sağlanacaktır.

Tohumculuğun geliştirilmesi için gerekli bütün tedbirler alınacak ve gerekli teşvikler sağlanacaktır.

Tarım ürünlerinde kalite ıslahı, standardizasyon ve ambalajlama konularına büyük önem verilecektir.

Gübre, tarım ve makineleri sanayi ve tarımsal ilaçlar konusunda yatırımlar teşvik edilecektir.

Tarım işçisi ve yatırımcısı, üretime yönelik faydalı projeler için teşvik edilerek, tarım ürünleri seferberliği başlatılacaktır.

Tarımda teknolojik gelişme ve iktisadi verimlilik dikkate alınarak; tarım reformu yapılacaktır.

Tarımsal araştırma ve geliştirme hizmetlerine ağırlık verilecektir.

ORMANCILIK, MADENCİLİK ve SU ÜRÜNLERİ

Mevcut ormanlarımızın verimli bir şekilde işletilmesi sağlanacaktır.

Orman içi köylülerimiz gelirlerini artırmak ve refah seviyesini yükseltmek için tarım ve hayvancılık devletçe desteklenecektir.

Denizler ve iç su kaynaklarından elde edilen su ürünleri üretiminin artırılması ve pazarlanması için üreticilere teknik ve finans yardımı yapılacaktır.

ULAŞTIRMA ve HABERLEŞME (TELEKOMÜNİKASYON)

Alt yapıların geliştirilmesi ve verimliliğin artırılmasının temel şartı olan ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin etkin ve verimli seviyeye kavuşturulması sağlanacaktır.

Kara yolu ağının standartlara uygun olarak eksiklikleri giderilecek, kalitesi yükseltilecek, trafiğin yoğun olduğu bölgelerde oto yollar, diğer bölgelerde ise bölünmüş yollar yapılmasına özen gösterilecektir.

Trafik kazalarını önlemek için yol kalitesi artırılacak ve gerekli yasal düzenlemeler de yapılacaktır.

Mevcut demir yolu ağımızın uzunluğu artırılacak ve kalitesi yükseltilecektir.

Taşımacılığın demir yolundan ve deniz yolundan yapılmasına ağırlık verilecektir.

Telekomünikasyon ve haberleşme alanında en son teknolojiler kullanılarak, kaliteli ve süratli hizmet esas alınacaktır.

ESNAF, SANATKARLAR ve KOBİLER

Ülkemizde esnaf ve sanatkarlar ile küçük ve orta ölçekli işletmeler hem ekonomik ve sosyal gelişmenin kaynağı, hem de istikrarlı ve dengeli kalkınmanın vazgeçilmez unsurudur.

Ekonomik krizlerin bir nevi sigortası olan KOBİ’ler özellikle desteklenecek ve teşvik edilecektir. Bunların çağdaş teknolojiyi kullanmaları sağlanacak, üretimle ilgili her türlü bilgi ile donatılacak; yatırım ortakları, teknoparklardan yararlanma ve küçük sanayi sitelerinin kurulması ve desteklenmesi öncelikli konular arasına alınacaktır.



VI- SOSYAL POLİTİKALAR

Sosyal Politikanın Esasları

Maddi ve manevi kalkınmanın temel amacı, insana hizmet ve sosyal gelişmenin sağlanmasıdır. Sosyal gelişmenin sürekliliği iktisadi gelişme ile yakından ilgilidir.

Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ‘bir sosyal hukuk devleti’dir. Bunun manası; devlet olarak sosyal gelişmeyi ve insanımızın refah ve mutluluğunu artırmayı hedef almaktır. Bu sosyal adalet ve fırsat eşitliğinin yaygınlaştırılması, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının giderilmesi, herkesin insanca yaşayacak bir iş ve gelirle normal bir hayat standardına kavuşturulması demektir.

SOSYAL KALKINMADA DEVLETİN ROLÜ

Sosyal hukuk vasfıyla devlet, istihdam, eğitim ve öğretim, sağlık, konut ve sanayileşme ile ilgili tüm hizmet ve faaliyetlerin tanzimi, teşviki ve yönlendirilmesi ile görevlidir.

Bütün vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden yararlanmaları sosyal güvenlik anlayışımızın esaslarını teşkil eder.

Devlet, sosyal güvenlik ve sosyal yardım politikası ve uygulama esaslarını, çalışmayı ve muhtaçların korunmasını esas alacaktır.

İşçi, memur, çiftçi, küçük esnaf ve sanatkar, emekli, dul ve yetimler ile kimsesizlerin sosyal güvenliğe kavuşturulmaları, eğitim ve öğretimde fırsat eşitliği sağlaması, devletin sosyal politikasının gereği olacaktır.

Güçlü Devlet Güçlü Millet

IMF'ci partiler , liberalizm adına vatandaşın güvenliğinde, sağlığından, eğitiminden, ekmeğinden kesiyor faizci- tefeci hortumcuya yediriyor. Bir yılda iç ve dış borç faizlerine ödedikleri para 45 katrilyon Türk lirasıdır.

BTP bu küresel soyguna son vererek hortumculardan kestiği 45 katrilyonu milletimize dağıtacaktır.

Bütün siyasi iktidarlar, IMF dayatmaları doğrultusunda devleti küçültme söylemi ile zorunlu kamu harcamalarını dahi kısarak tüm vergi gelirlerini faizlere tahsis etmişlerdir. Son yıllarda kamu harcamalarına ayrılan pay milli gelirimizin %26 sına kadar düşürülmüştür.

BTP tek başına iktidara gelecek, millet devletine güvenecek.

Çünkü BTP projeleri ile güçlü devlet, güçlü millet anlayışı doğrultusunda eğitimli, sağlıklı geleceğe güvenle bakan nesiller yetiştirecektir.

BTP, güçlü devlet, güçlü millet projesi ile, devleti küçültme bahanesi ile terk edilen eğitim, sağlık, sosyal güvenliğe gereken parayı ayıracak ve başta altyapı ve stratejik sektörler olmak üzere kamu yatırımlarına hız verecek, tarım ve sanayiye destek verecektir.

Sosyal Güvenlik Reformu

Sosyal güvenlik alanında köklü bir reforma giderek tüm vatandaşlarımızın sosyal güvenlik şemsiyesinden faydalandırılması esas alınacaktır.

Emeklilerimizin Yüzü Gülecek

Emeklilerimizin vergi ve kesintileri kaldırılarak, maaşlarına eklenecektir. Çalışanlar ile emekliler ve emeklilerin kendi aralarındaki (memur-işçi-bağkur) maaş farkları daha makul ve adil hale getirilecektir.

Maaş Kuyruklarına Son Her Emekliye Kredi Kartı

Yıllardır emeklilerimize maaş ödemeyi çile haline getiren iktidarlara hayret etmemek mümkün değil. BTP, emeklilerimizin maaşını çekmek için kullandığı bankamatiğe, kredi kartı fonksiyonu ilave ederek emeklinin maaş kuyruğunda bekletilmesine son verecektir.

Hastane Kuyruklarında Can Vermeye Son

Emeklilerimize ikamet ettikleri yerlerde özel hastaneler dahil tüm hastanelerden yararlanma imkanı getirilerek hastane kuyruklarına son verilecektir.

AİLE ve GENÇLİK

Toplumun temeli olan ailenin korunması, sağlam bir yapıya kavuşturulması millet
olarak istikbalimizin teminatı olacaktır.

Ailenin güçlendirilmesi hedefine yönelik olarak ekonomik, sosyal ve diğer bütün düzenlemeler yapılacaktır.

Aile içinde kadına layık olduğu önem verilerek yeri korunacak ve her türlü istismarı önlenecektir.

Nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın, -her türlü hak ve hürriyetlerle donatılarak- toplumdaki saygınlığı teslim edilecektir.

Keza; yine aile içinde gençliğe özel bir önem verilecek; gençlerin istikbalimizin teminatı olduğu gerçeğine göre hareket edilecektir.

Toplumumuzun yarısının 20 yaş ve altındaki gençlerden oluştuğu düşünülürse bu konuya ne kadar köklü plan ve projelerle eğilmek gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Gençlik ve Aileye Güçlü Destek

1- Faizsiz bir yıl geri ödemesiz yuva kredisi: Evlenmek ve yuva kurmak isteyen genç eşlere ev kurma desteği sağlanarak sağlıklı aile yapımızın korunması ve geliştirilmesi sağlanacaktır. Evlenmek isteyen ve imkanı olmayan eşler, bir yıl geri ödemesiz, ikinci ve üçüncü yılda taksitle ödeme koşulu ile yuva kredisi alarak evliliğini yapabilecektir. Evlenmek isteyen yoksul gençlere ise karşılıksız yardım yapılacaktır.

2- Her mahalleye sağlık ocağı, sağlık ocağından diğer hastanelere sevk imkanı tanınarak kadın ve çocuklarımızın sağlık hizmeti yerinde verilecektir.

3- Kimsesiz yaşlılara maaş bağlanacaktır. Geçimleri devlet garantisinde olacaktır. Şehit yakınlarına, kimsesiz çocuklara, özürlü ve dul kadınlara maaş bağlanacaktır. Özürlü ailelere ilaç ve bakım masrafları karşılanacaktır.

4- Kadınlara beldelerde kültürel ve sportif faaliyetler yapabilecekleri çocuklarını eğlendirebilecekleri sosyal merkezler açılacaktır.

5- Ev hanımlarına beceri kursları ile belli beceriler kazandırılacak. ve el becerilerine sahip iş yapmak isteyen ev hanımlarına ihtiyaç duydukları makine için finans desteği sağlanacaktır.

6- Ev hanımlarına prim ödemeksizin emekli olma hakkı verilecektir.

7- Doğum yapan her anneye ortalama bir memur maaşı kadar doğum yardımı yapılacaktır. Her doğan çocuk için vasat memur maaşının beşte biri kadar çocuk yardımı yapılacaktır. Bu yardım çocuğun iş sahibi olmasına kadar devam edecektir.

ÇALIŞMA HAYATI

Genel Bakış

Çalışma hayatı düzenli, istikrarlı ve barışçı bir hale getirilecek; bu hususta gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılacaktır.

Özel girişimciliğin teşvik edilmesi yanında sosyal devlet ve sosyal güvenlik mevzuatının da dengeli ve pratik bir düzeye getirilmesi sağlanacaktır.

İşçi ve işverenin haklarını adaletli bir şekilde düzenleyen, çalışanlar için iyi şartlar ve iş yanında verimlilik sağlayan yeni bir çalışma mevzuatı geliştirilip tatbike konacaktır.

Toplu sözleşmeler bir kavga mantığından çıkarılarak bir uzlaşma ve anlaşma zeminine çekilecektir.

Sendika kurma, toplu sözleşme, grev ve lokavt hakları, özgür ve demokratik ortamda çalışma hayatını düzenleyen ana unsurlardır. Bütün bu demokratik haklar, bir kavga mantığı ile değil, ülkeye hizmet, hizmette yarış ve yarışta ileriye gitmek için olacaktır.

İşçilerimizin çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve iş güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili tedbirler alınacak, gerekirse yasal düzenlemeler yapılacaktır.

Yurt dışında bulunan işçilerimizin her çeşit hak ve menfaatlerinin korunması için gerekenler yapılacaktır.

İstihdam

En büyük sosyal adaletsizliklerden birisi olan işsizliğin azaltılması ve istihdam sorununa köklü ve kalıcı bir çözüm bulunması, devlet olmanın gereği ve bir zarurettir. Bunu bir temenni olmaktan çıkarıp uygulanan bir realiteye dönüştürmek için üretime yönelik yatırımlara önem verilecektir.

Teknolojik gelişme ve iktisadi verimlilik arttıkça tarım sektörünün istihdam gücü o oranda azalmaktadır. İlave istihdam imkanları ancak hizmetler ve sanayi sektöründe gerçekleşecektir. Bu yüzden, tasarrufların artırılması ve kaynakların en iyi şekilde kullanılması ile verimli yatırımlar sağlanacaktır.

Orta ve yüksek öğretim, sosyal ve iktisadi hedeflerin gerektirdiği insan gücü planlamasına göre yeniden yapılanacak, mesleki eğitime ve ara teknik elemanın yetiştirilmesine önem verilecektir.

İşsizliğin azaltılması ve istihdamın artırılmasına yönelik olarak tarım ürünleri sanayii de geliştirilecektir.

Becerikli ve kaliteli iş gücünü istihdam edecek ve rekabet üstünlükleri olan sektörler teşvik edilecektir.

TÜKETİCİ HAKLARI

İnsanımızın temiz, kaliteli ve ucuz mal, eşya, gıda tüketimi en tabii hakkıdır.

Tüketicinin korunması için her türlü idari ve yasal tedbir alınacaktır.

SAĞLIK

Her vatandaşın tedavi imkanlarından insan onuruna yakışır bir şekilde istifade etmesini temin edecek sağlık güvencesi sağlanacaktır.

Tedavi hizmetlerine standartlar getirilecek, özel sektör teşvik edilecektir.

Sağlık hizmetlerindeki rekabet teşvik edilecektir. Rekabette ise iş tanımı, kalite standardı sıkı denetime tabi tutulacaktır.

Sağlık hizmetlerinde, merkezi bilgisayar otomasyonuna geçilecektir.

Sağlık hizmetlerinde Toplam Kalite Yönetmeliği esasları belirlenecek, uygulanacak ve denetlenecektir.

Sağlıkta Reform Projesi

BTP 'nin gerçekleştireceği sağlık reformunun hedefi vatandaşımıza bulunduğu mahalde en güvenilir, en kaliteli sağlık hizmetini sunabilmektir.

Tüm vatandaşlar genel sağlık sigortası kapsamına alınacak, adil ve eşit sağlık hizmeti sağlanacaktır. İlaç ücretsiz olarak verilecektir. Sağlık hizmeti verilirken basamaklı sevk sistemi uygulanacaktır.



GENÇLİK ve SPOR

Türk gençliğinin zihnen ve bedenen geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Spor, gençliğimizin bedenî gelişmesinin vazgeçilmez unsurudur.

Eğitimden alt yapı sorunlarına kadar sporla ilgili her türlü tedbir
alınacak ve bu bağlamda gençliğe sahip çıkılacaktır.

KÜLTÜR ve SANAT

Kültür ve sanat, milletlerin gelişmesi ve ulusal kimliklerini korumak bakımından çok önemlidir.

Edebiyat, musiki, folklor, sinema vb. etkinlik sahaları ülkeye ve insanlığa hizmetin bir vasıtası olabilir.

Tarihi ve kültürel kimliğimizin korunması, yaşatılması ve tarihi mirasımıza sahip çıkılmasının en etkili yolu kültür ve sanat yoluyla olabilir.

Güzel Türkçe’mizin yapısı ve karakterini bozacak, onu yozlaştıracak hareketlere yol verilmeyecek, ana dilimizin gelişimi tabii seyri içinde temin edilecektir.

ŞEHİRLEŞME ve KONUT

Artan nüfusun çeşitli sebeplerle şehre akın etmesi, şehir ve konut meselesini ciddi bir sosyal sorun haline getirmiştir.

Şehirlerin anormal büyümesinden ziyade orta büyüklükteki şehirlerin çoğaltılması, rahat, huzurlu bir hayat ortamının hazırlanması sağlanacaktır.

Buna paralel olarak imar planları kısa sürede tamamlanarak planlı bir şehircilik anlayışı hakim kılınacaktır.

Gittikçe gelişen haberleşme ve ulaştırma imkanları sebebiyle, iş sahalarını bütün yurt sathına yayarak göçün önlenmesi sağlanacak; şehirlerimiz de planlı, huzurlu ve uyumlu ve de yaşanabilir bir hale getirilecektir. Bu hususta her çaptaki belde, ilçe, il ve metropol şehirlerimizde arsa planlaması ve üretilmesine gidilecektir.

Konut yönünden insanımız desteklenecek, bu hususta öncelik dar ve orta gelir sahiplerine tanınacaktır. Bunun için yerel yönetimlerin toplumsal konut üretmeleri teşvik edilecektir.


ÇEVRE

Sağlıklı bir hayat, ancak çevrenin korunması ile yaşanabilir.

Çevrenin korunması hem huzurlu bir hayatın devamı, hem de turizmin gelişmesinin bir gereğidir.

Kentleşme ve sanayileşmenin doğal çevreyi tahrip etmemesi için etkin tedbirler alınacaktır.


TURİZM

Ülkemizin coğrafi güzelliği ve tarihi zenginliğinin farkında olarak, bu yapıyı bozmadan turizm sektörünü destekleyeceğiz. Ülkemizin coğrafi zenginliği deniz ve kumdan, tarihi zenginliği

Bizans kalıntılarından ibaret değil. Bu gerçekten hareketle, yayla turizminden, termal turizme, kültür turizminden iç turizme kadar keşfedilmemiş zenginliğimizi açığa çıkaracak ve onu dövize çevirecek bir turizm politikası ile tüm bölgelerimiz bu sektörden istifade etmiş olacaktır. Türkiye'nin coğrafi, tarihi ve kültürel yönleri ile tanıtımına ağırlık verilerek komşularımızdan başlayarak, turizm ve ticareti bir dostluk köprüsüne dönüştüreceğiz.


KİTLE İLETİŞİM

Çağımızı bilgi çağı yapan, dünyayı bir ekrana sığdıracak kadar küçülten, şüphesiz kitle iletişim araçlarıdır.

Elektronik sanayiinin gelişmesi, son safhada uydu yoluyla haberleşmeyi ve nihayet interneti ortaya çıkarmıştır. Artık internet yoluyla dünyanın her yerinden bilgi almak ve vermek mümkün olabilmektedir.

Kitle iletişim araçları içerisinde aynı zamanda bir nevi yaygın eğitim türü olan medyanın yeri büyüktür. Medyanın (gazete, dergi, radyo, televizyon...), hem doğru haber alma, hem de kamuoyu oluşturma, tanıtım gibi hayati görevleri vardır.

Devlet, kitle iletişim kuruluşlarına özel önem verecek ve destekleyecektir. Medya, yapıcı görev yapması yönünde teşvik edilecektir.


KAMU İDARESİ

Kamu İdaresinin Esasları

Devlet idaresinde temel düstur; ‘devlet, millet içindir’ anlayışıdır.

İnsanımıza sunulacak hizmetlerin verimli ve süratli olabilmesi, devletin ve bürokrasinin hantal yapıdan kurtulup, hızlı yoldan karar alabilmeye bağlıdır. Bu sebeple iş ve zaman kaybına sebep olan ve hizmetlere engel olan bürokratik tıkanıklık giderilecek, devlet en hızlı şekilde ve bütün kolaylıkları da göstererek vatandaşın hizmetinde olacaktır.

Bunun için aşırı merkeziyetçilik yerine karşılıklı güvene dayalı, yetkiyi merkezden çevreye yayan bir yapı kurulacaktır.

Üniter devlet modeli çerçevesinde mahalli teşkilatların yetki ve sorumlulukları artırılacaktır. Bunun yansıması olarak hem yönetime katılım hem de hizmetlerin çoğalması sağlanacaktır.

Kamu idaresi, iktisadi ve sosyal politikalarla paralellik arz edecektir. Bu sebeple kamu sektöründeki eleman sayısının artırılması yerine, kalifiye ve gerekli eleman istihdam edilecek ve gizli işsizlik ve buna bağlı olarak devletin zarara uğraması önlenecektir.


DEVLET MEMURLARI

Devlet memurlarında halka hizmet asıl olacaktır.

Memurlar arasında terfi, taltif ve ücret sisteminin çalışmayı teşvik edecek şekilde yönlendirilmesi esas alınacaktır.

Memurlar, gerekli ve yeterli istifadenin sağlanabilmesi için ücret ve sosyal imkan yönünden desteklenecek; mesleki ve idari yönden gelişmelerinin sağlanması; bilgi, görgü, lisan gibi imkanlarının artırılması için gerekli önlemler alınacaktır.

Bölgesel şartlar, yaş durumu, maluliyet gibi hususlar hem ücret hem de emeklilikte etkin olacaktır. Emekli memurlarla ilgili sosyal ve iktisadi tedbirler, sürekli değişen hayat şartlarını dikkate alacak şekilde düzenlenecektir.



VII- MİLLİ SAVUNMA ve MİLLİ GÜVENLİK

Türkiye, içinde bulunduğu coğrafi bölge, jeopolitik ve jeo-stratejik şartlar dolayısıyla savunmasını çok güçlü kılmak zorundadır.

Devletlerin gücünün göstergelerinden birisi de güçlü orduya sahip olmalarıdır. Bundan hareketle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünün artması ve varlığının muhafaza edilebilmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyanın sayılı süper güçlerinden biri haline getirilecektir.

TSK mensuplarının etkin ve verimli hizmetlerine karşılık olarak gerekli mali düzenlemeler yapılacaktır.

Güçlü savunma, sayısal gücün yanında, teknik, taktik bütün bilgi ve beceriyi; teknolojik imkanların ortaya koyduğu her türlü modern teçhizatla donatmayı gerektirir.

Güçlü bir savunma sanayii tesis edilecektir. Bunun için yerli ve yabancı özel sektöre açık, dünya piyasaları ile rekabet gücüne ve ihracat potansiyeline sahip, kendi kendini yenileyebilen bir politika yürütülecektir.

Bu bağlamda Milli Güvenlik Kurulu, ulusal güvenliğin ve ulusal savunmanın teminatıdır.


İÇ BARIŞ

Emniyet ve asayişin temin edilmesi, insanımızın can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması, iç barışın ve devlet-millet kaynaşmasının temini ve tesisi milli güvenliğin ana gayesidir.

İnsanımız arasında dostluk, kardeşlik, saygı, sevgi ve işbirliği duygularının geliştirilmesi, huzur ve güven ortamına kavuşturulması milli güvenlik görevinin başlıca hedefi olacaktır.

Yakın geçmişte yaşadığımız ve bugün hala devam etmekte olan anarşi ve terör, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Bu sebeple özellikle dış kaynaklı olan anarşi ve terörle en etkin biçimde mücadele edilecektir.

Emniyet ve asayiş hizmetlerini başarıyla yürütebilmesi için emniyet mensuplarının eğitim, ücret ve sosyal imkanlarının, hizmetin önemine paralel bir seviyeye çıkarılması esas alınacaktır.

Keza, emniyet ve asayiş teşkilatı, modern imkan ve vasıtalarla donatılacaktır.

Özellikle gençliğimizin, uyuşturucu başta olmak üzere her türlü kötü alışkanlıklardan korunması için gerekli bütün tedbirler mutlaka alınacaktır. Bunu bir iç güvenlik sorunu olarak değerlendirilecektir.

Terör ve anarşi, bazı dış şer odaklarının ülkemiz üzerinde açtıkları ilan edilmemiş bir savaş mahiyetinde olduğu şuuruyla hareket edilecektir. Bu sebeple; terör ve Güneydoğu sorununun, partiler üstü bir ulusal uzlaşma ile aşılması gerektiği kanaatini taşıyoruz.



VIII- MİLLİ EĞİTİM

Ülkemizin ve milletimizin en büyük sermayesi ve en çok ihtiyaç duyduğu şey; iyi eğitilmiş, bilgili, tecrübeli ve kabiliyetli insandır. Bu gaye eğitim keyfiyeti ve kalitesinin arttırılmasıyla gerçekleşebilir.

Bir milletin varlığını devam ettirmesinde en önemli amil, o milletin milli ve manevi değerleridir. Bu değerler bir bütün olarak o milletin kimliğini oluşturur.

Toplumun birlik ve dirliğinin teminatı olan Türk kimliğini onurla temsil eden bireylerin, milli ve manevi değerlerimize, gelenek ve göreneklerimize uygun olarak çağdaş standartlarda bir eğitim alması temel politikamız olacaktır.

Bu kapsamdaki din eğitimi ve öğretimi, Anayasa’mızın gereği olarak Milli Eğitimin bir parçası ve tamamlayıcısıdır.

Eğitim ve öğretimde düşünmeyi ve araştırmayı ön plana çıkaran ve bilgi toplumu oluşturmaya yönelik bir yol seçilecektir.

Mesleki ve teknik eğitime önem vererek yönlendirme yapılacak ve üniversite kapılarındaki yığılmalar önlenecektir.

Eğitimde kaliteyi yükseltmek için rekabet esasına göre çalışacak özel okul ve özel üniversitelerin kurulması teşvik edilerek bunlara yatırım ve işletme safhasında gerekli devlet desteği sağlanacaktır.


Eğitimsiz Genç Kalmayacak

Her köye ilkokul projesi ile köylerde eğitim çilesine son verilecektir.

Ulaşım, yemek, sağlık ve kültürel sosyal faaliyetlerden her öğrenci ücretsiz faydalandırılacaktır.

Yoksul öğrencilerimizin kıyafet, kitap, kırtasiye ve gıda ihtiyacı devletçe karşılanacaktır.

Her meslek lisesi mezununa iş garantisi

BTP iktidarında meslek lisesi mezunlarına iş garantisi.

Türkiye'nin teknik ara elemana ihtiyacı var.Sanayimiz ve iş hayatımız orta sınıf teknisyenlere şiddetle muhtaçtır. Meslek Lisesini bitirene iş garantisi verilerek bu ihtiyaç giderilecektir.

Üniversiteler

Devletin iktisadi ve sosyal politikasına paralel olarak üniversitelerimiz çeşitli dallarda ihtisaslaşmaya gidecek, faydalı projelerde müteşebbislere öncülük edecek ve sanayi ve üniversite işbirliği sağlanacaktır. Bu sebeple üniversitelerimiz desteklenecektir.

Her Liseli Bir Üniversiteli Projesi

Her liseli imtihansız üniversiteye girecek. Üniversite harçları kaldırılarak,burs miktar ve adedi attırılacak.

Her ihtiyaç sahibi öğrenciye çalışma hayatına atıldıktan sonra ödemek kaydıyla ihtiyacını karşılayabilecek miktarda burs verilecektir.

Eğitime ayrılan pay artırılarak başta öğretmen maaşları iyileştirilerek, her lise bir SÜPER LİSE haline getirilecek.

Liselerde güçlü eğitim verilerek her liseli üniversiteleri teşvik edilerek üniversite eğitiminde rekabet imkanı oluşturulacak.

Üniversite – Sanayi El Ele

BTP iktidarında Sanayi - Üniversite iş birliği güçlü eğitimin ilk yılından başlayarak hayata geçirilecek, böylece yüksek eğitimli gençlerimizin beyin göçüne son verilecek.

Devlet üniversiteliye tüm imkanlarını sunacak. Sanayicinin tecrübesi üniversitelinin bilgisi devletin desteği bir olacak.Üniversite sanayi işbirliği Türkiye yi lider ülke yapacak.

Üniversite çevresinde tekno kentler kurularak firmaların araştırma geliştirme departmanları oluşturularak üniversite öğrencilerine istihdam alanı oluşturulacaktır.

Üniversite - Sanayi işbirliği ve AR-GE faaliyetleri teşvik edileceğinden üniversitelinin işsizlik problemi kalmayacak.Bu yöntemle yüksek verimli iş gücünün oluşumu il sanayimize en önemli teşvik sağlanmış olacaktır.



IX- MAHALLİ İDARELER

Hizmetlerin daha etkili, süratli, verimli ve faydalı olabilmesi için il, ilçe ve belde belediyelerine üniter devlet modeli çerçevesinde daha geniş yetkiler ve imkanlar verilecektir.

Bu sebeple; köy, belde ve belediye gelirleri artırılacak, bu kuruluşlar merkeziyetçiliğe bağımlı olmaktan kurtarılacak ve halkın iradesi öne çıkarılarak mahalline göre uygun çözüm yapılanması getirilecektir.

Eğitim, öğretim, sağlık ve çevrenin korunması ve alt yapı hizmetlerinin aksatılmadan yürütülmesi için mahalli idarelere yetki verilecek; onları güçlendirmek ve kaynak tahsisi için gerekli yasal düzenlemeler de yapılacaktır.

Yerel kaynaklar ve yerel yatırımcılara, imara ve şehirciliğe özel önem vermek, bu konuda projeler geliştirmek de görevimiz olacaktır.



X- BİLİM, ARAŞTIRMA ve TEKNOLOJİ

Gerçek kalkınmanın, dünya ile rekabet etmenin temel unsurlarından biri de, bilim ve teknolojide üstün olmaktır.

Bilimsel Araştırma-Geliştirme(AR-GE) faaliyetleri özellikle teşvik edilecektir.

Üniversiteler ve sanayide AR-GE’ye önem verilecektir.



XI- DIŞ SİYASET

Genel Bakış

Bölgesinde güçlü ve dünyada söz sahibi bir ülke olabilmek için “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde aktif bir dış siyaset izlenecektir.

Son yıllarda dünyada ve özellikle bölgemizde görülen gelişmeler ve çoğu zaman sıcak çatışmalara dönüşen ihtilaflar, dış güvenlik konusunda Türkiye’nin çok daha uyanık olmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin bölgesindeki ve dünyadaki hak ve menfaatlerini gereği gibi koruyabilmesi için bölgesinde meydana gelebilecek olumsuz gelişmeleri daha başlangıçta caydırabilecek bir yapı ve dinamiğe sahip olması gerekmektedir. Bunun için de, TSK ’nın modern savaş teknolojisi araç ve uygulamaları için gerekli olan destek verilecektir.

Çağımızda ülkelerin gücünü, jeo stratejik konumu kadar jeo kültürel yapısı da etkilenmektedir.
Bunun için aynı dil, kültür ve tarihe sahip Türk dünyasını kucaklayacak bir politika izlemek zaruridir.

Dış politikamız her şeyden önce milli bütünlüğümüzün korunmasını gözetecektir. Çünkü bilgi ve iletişim çağında devletten devlete ilişkilerden çok, devletten halka siyaset izlenmekte, devletler ve milletler kamu diplomasisi yoluyla kültürlerini ve kimliklerini açıklamakta ve kendi kimliklerine uygun insan tipi yetiştirmek istemektedir.

Geçmişten günümüze kadar misyonerlik faaliyetleri, çağımızda ise uluslararası sivil toplum örgütleri ve kitle iletişim araçları vasıtası ile her yönde etkin propaganda yürütülmektedir.

Türkiye bu noktada, Türk kültürünü dünyaya tanıtacak, taşıyacak, Türk kimliğini bulunduğu coğrafyada yaşatacak sivil toplum örgütlerini teşvik edip destekleyecektir. Dünyanın dört bir yanında bulunan vatandaşlarımız bu noktada bilinçlendirilecektir.

Türkiye, dünya politikasında hakim ve etkin bir güç olmalı ve BM’de veto hakkı bulunmalıdır. Bunun için gerekli girişimler yapılacaktır.

Türkiye, kendi menfaatlerini ve uluslararası stratejik dengeleri gözeterek tüm dünya ile iktisadi, sınai, bilimsel ve diğer alanlarda işbirliği içinde olacaktır. Ancak, AB sürecinde belirdiği üzere ulusun bağımsızlığı, vatanın bölünmez bütünlüğü ve Kıbrıs gibi en temel konularda söz konusu olabilecek istek ve dayatmalar karşısında hiçbir tavizkar tutum içerisine girilmeyecektir.



BTP’NİN HAYATA GEÇİRECEĞİ SOMUT PROJELER

1- Nakliyecilere ve nakliye şirketlerine uzun vadeli faizsiz kredi verilecektir.

2- Otobüs, taksi taşımacılarına araçlarını yenilemeleri için faizsiz uzun vadeli kredi verilecektir.

3- Sanayiciye, bunun içinde metal, mobilya, parke, döküm, parça bütün sanayi dallarına proje mukabili faizsiz kredi verilecektir.

4- KOBİLERE ve esnaf kesimine uzun vadeli faizsiz kredi verilecektir.

5- Tarım kesimine ürününe karşılık faizsiz avans verilecek.

6- Çiftçiden vergi alınmayacak ve emeklilik hakkı tanınacaktır. Bu kesim her şartta devlet tarafından desteklenecektir.

7- Dünya piyasasında tarım ürünlerine, hayvancılık, madencilik, ormancılık ürünlerine pazar bulunacaktır.

8- Tarım kesiminin borçlarının faizleri kaldırılacaktır.

9- Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımıza faizsiz teşvik kredileri verilecektir. Bu kesimin her türlü mamulüne dünya piyasasında pazar aranacak.

10- Ormancılık, hayvancılık, denizcilik ve tarım kesimlerine her türlü devlet desteği sağlanacaktır.

11- Emeklilerin maaşlarından vergi ve kesintiler alınmayacak vergi adında alınanlar maaşlarına ilave edilecektir.

12- Gençlere faizsiz, uzun vadeli EVLENME KREDİSİ verilecektir.

13- Doğum yapan her anneye ortalama bir memur maaşı kadar doğum yardımı yapılacaktır. Her doğan çocuk için vasat memur maaşının beşte biri kadar çocuk yardımı yapılacaktır. Bu yardım çocuğun iş sahibi olmasına kadar devam edecektir.

14- Ev hanımları işçi statüsüne kavuşturulup emekli olma hakkı temin edilecektir. Ev hanımları bu şekilde her türlü sağlık hizmetinden ve sosyal hizmetten istifade edeceklerdir.

15- Kimsesiz yaşlılara maaş bağlanacaktır. Geçimleri devlet garantisinde olacaktır. Şehit yakını, dul, yetim ve özürlülere devlet sahip çıkacaktır.

16- Lise mezunları imtihansız üniversiteye alınacaktır.

17- Dershane kadroları lise, yüksekokul, üniversiteye yerleştirilecektir.

18- Üniversite harçları kaldırılacak ve öğrencilerin burs adedi arttırılacaktır.

19- Vergisiz bir Türkiye için 100 milyarın altında geliri olandan vergi alınmayacaktır. Emisyonu genişletip üretim elde edilecektir.

20- Cezaevleri eğitim ve üretim yeri olacaktır. Buralardaki kardeşlerimiz marangoz, metal, tarım gibi işlerde çalıştırılıp aile bütçesine katkıda bulunacaktır.

21- İmar ve mesken bakanlığı kurulacaktır.

22- Evi olmayan vatandaşlarımıza uzun vadeli, faizsiz, 15-20 yıl vadeli, kira öder gibi taksitlendirilerek konut temin edilecektir.


DÖVİZ POLİTİKAMIZ

1-Dalgalı kur politikasına son verilecek. Dalgalı kur Türk milletinin emeğini ve üretimini ucuza getirmektir. Yabancı sermaye sahiplerine emeği ve üretimi peşkeş çekmektir.

2-Sabit kur politikasına geçilecek ihracatta yerli mamullerin pazarlanmasında zarar eden kesime devlet desteği verilerek, bu zararın önüne geçilecek, karşılıksız teşvik kredileriyle ihracat arttırılacaktır.

3-Sabit kura geçerken bir defaya mahsus olmak üzere devletin dış borçlarını ödemek için döviz alımı yapılacak, vatandaş kazansın diye mevcut kurun üzerinde %30 karla vatandaş dövizini devlete satacaktır. Bu uygulama sadece bir ay gibi kısa bir dönemde uygulanarak dış borçlarımızın tamamı zamanı gelmeden ödenmiş olacaktır.ve bu borçların faiz yükünden devlet kurtulmuş olacak.


ÖZELLEŞTİRME

1- Madenlerimiz devlet, millet ve de yabancı ülkelerde çalışan vatandaşlarımızla ortaklık kurarak işletmeye açılacaktır.

2- Yurtdışında çalışan işçilerimiz Türkiye'de emekli olma hakkına sahip olacaktır.

3- Avrupa'da çalışan Türk işçilerinin Türkiye'de ve dünyada söz sahibi olabilmesi için bor, altın v.s gibi madenlerimiz devlet ortaklığıyla işletmeye açılacaktır. Böylece yabancı sermaye ile değil öz be öz bu vatanın evlatlarının sermayesi ile yeraltı kaynaklarımız değerlendirilmiş olacaktır.





Karar Sıra No :11
Tarih :09/11/2001
Mevzunun mahiyeti ve hulasası : Parti programına eklemeler yapılması hkk.

Bağımsız Türkiye Partisi, Kurucular Kurulu parti genel merkezinde 09.11.2001 tarihinde yaptığı toplantıda, “Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ekonomi İle İlgili Görüşleri (İstanbul 2001)” isimli eserde yer alan ekonomik görüşlerinin tamamının mevcut parti proğramına eklenmesine karar verilmiştir.

Eklenen ekonomik görüşler aşağıdadır.





1) Küreselleşme Nedir?

Küreselleşme, dünyaya hakim olmak isteyen sanayileşmiş devletlerin, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını, kendi çıkarlarına mâl edebilmek için II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya attıkları bir kavramdır.

2) Küreselleşme Nasıl Oluşur?

1- 20. yüzyılın ilk yarısı, sanayi devrimini tamamlamış, pazar kaygısı içinde olan emperyalist devletlerin ekonomik nedenlere dayanan savaşlarıyla geçti.

2- Bu devletler, savaşların can kaybına yol açtığını ve maliyetli uygulamalar olduğunu gördüklerinden II. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda küreselleşmeyi ortaya attılar.

3- Böylece azgelişmiş ülkeler, büyük devletlerin açık pazarı haline geldi.

4- Bu şekilde geçtiğimiz yüzyılda sıcak savaşlarla elde edilen neticeler, küreselleşmeyle çok daha kolay elde edilmeye başlandı.

3) Küreselleşmenin Maksadı Nedir?

Küreselleşmenin maksadı, azgelişmiş ve gelişme sürecindeki dünya ülkelerinin her türlü kaynağının küresel güçler tarafından sömürülmesi ve bu ülkelerin her alanda teslim alınmasıdır.

4) Küreselleşmenin Kuralları Nelerdir?

1- Azgelişmiş ülkeler, II. Dünya Savaşı'ndan sonra dış borçlanmaya dayalı kalkınma modellerini uygulamaya teşvik edildiler.

2- Bu ülkelerin içine düşürüldüğü dış borç batağıyla beraber;
a) Dış destekli kalkınma modelleri,
b) Dış destekli ekonomik programlar,
c) Tarım, sanayi, maliye... vb. alanlarda yapılan sözde reform önerileri,
d) Yerine getirilmesi gereken bir yığın, siyasi ve sosyal talep ortaya çıkmıştır.

3- Böylece ülkelerin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ciddi şekilde tehlikeye girmiştir, girmektedir.

4- Küresel dünyada büyük sermaye sahipleri, üretimden ziyade "parayla para kazanma metodu"nu uyguladılar.

5- Bu şirketler, üretimden büyük oranda çekilmişlerdir. (Dünyadaki ekonomik durgunluğun ve artan işsizliğin temel sebebi de budur.)

6- Bu şirketler, üretimlerini emek ve kaynağın çok ucuz olduğu ülkelere yaptırmaktadırlar. Bunun da iki sebebi vardır.
a) Birincisi, kimi devletlerin bütçesinden bile daha fazla paraya sahip olan bu sermayedarlar için üretime yatırım yapmak riskli ve zahmetli bir kazanç yoludur.
Üretim yerine, geri kalmış ülkelerin para ve sermaye piyasalarında para spekülasyonlarıyla para kazanmak daha kolaydır.
b) İkincisi, kalkınma yarışına giren gelişme sürecindeki ülkeler, üretimlerini arttırırken, bir yandan da iktisatta karşılaştırmalı üstünlüğe sahip malları ihraç ederek dünya klasmanına çıkabiliyordu.
* Bu ise dünya kaynaklarını yeni rakiplerle bölüşmek demekti.
* Bunun önüne geçmek isteyen küresel güçler, sermaye hareketlerinin sınırsızlığından da yararlanarak emeğin ve kaynağın çok ucuz olduğu ülkelere bu malları ürettirmeye başladılar.
* Böylece hiçbir ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğü olan bir malı üretme şansı kalmıyor,
* Bu yöntemle bir ülkenin kalkınması imkansız hale geliyordu.

7- Bu sebeple günümüz dünyasında ekonomisini küresel güçlere karşı korumayan hiçbir ülkenin kalkınması mümkün değildir.

8- Küresel güçler, yabancı sermayenin ve para fonlarının bir ülkeye gelmesi için tavsiye ettikleri programlarda,
* IMF ile işbirliğini,
* Uluslararası tahkimi şart koşmaktadırlar.

9- Zira bu ekonomik savaşta IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, para spekülatörleriyle ortak çalışarak küresel devletlere hizmet etmektedir.

10- Bütün bunlar, emperyalist ülkelerin günümüzde uyguladıkları sömürü taktikleridir.

11- Küreselleşme ve globalleşme, küresel güçlerin, gelişmekte olan ülkelere açtıkları "ekonomik savaş"ın adıdır.

12- Bu savaşın kurallarını küresel güçler belirlemektedir.

5) Küresel Güçlerin Türkiye Üzerindeki Oyunları ve Neticeleri:

1- AB, Türkiye'nin adaylığını 2010 yılında değerlendirecektir.

2- AB'ye tam üye olmayan Türkiye, 1995'te Gümrük Birliği'ne girmiştir.

3- AB'ye üye olmadan GB'ne giren, Türkiye'den başka bir ülke yoktur.

4- Türkiye, tek taraflı verdiği tavizler neticesi ortaklık haklarından yararlanmadan ekonomik yükümlülükleri tek taraflı üstlenmiştir.

5- GB'ne girmemizle beraber ülkemizde tam bir ithalat patlaması yaşanmıştır; ihracatta ise her alanda bir düşme gözlenmiştir.

6- Neticede yaşanan dış ticaret açığı sebebiyle Türkiye'nin çok ciddi döviz kayıpları olmuştur.

7- GB şartlarında çifte standart uygulanmış, Türkiye'nin tarım ve tekstil mamullerinden kota uygulaması kaldırılmamıştır.

8- Sonuçta Türkiye, Avrupa mallarına açık bir pazar haline gelmiş, gümrük vergilerinde de büyük oranda kayıplar yaşanmıştır.

9- GB, en büyük darbeyi, yeni gelişmekte olan ancak uygulanan ekonomik programlar neticesi maliyetini aşağıya çekemeyen ve rekabete hazır olmayan yerli üretime vurmuştur.

10- Ülkemizdeki ilk beşyüz şirketin gelirlerinin yüzde 85'ini faiz gelirleri oluşturmaktadır.

11- Dünyada serbest dolaşan para miktarı, dünya ticaret hacminden 20 kat büyük bir rakama ulaşmıştır.

12- Bu kadar büyük paraların yıkıcı ve spekülatif etkileri ise malumdur.

13- Bu sebeple IMF gelişmekte olan ülkelere ekonomik programlar tavsiye etmektedir. (Bunların içinde Türkiye de vardır.)

14- Ancak, bize tavsiye edilen bu programların maksadı, ekonomimizi istikrara kavuşturmak değil, IMF'nin temsil ettiği sermaye gruplarının ülkemizin pazar ve kaynaklarını ele geçirmesini garanti altına almaktır.

15- IMF'nin, en stratejik kurumlarımızı özelleştirmemiz için yaptığı ısrarın sebebi budur.

16- Bu süreçte devletin güçlü olması ciddi bir engel teşkil ettiği için, IMF programlarında ısrarla devletin gücünü küçültmemiz tavsiye edilmektedir.

17- Ülkemizi ekonomik krize götüren en önemli sebeplerden biri de bankaların içinin boşaltılması suretiyle Hazine'nin talan edilmesidir.

18- Kişilerin şahsi menfaati gibi görünen bu eylemler, tesadüfi olmayıp T.C. Devleti'ni batırmak için hazırlanmış bir projenin uygulamaya konmasıdır.

19- Bu ve benzeri durumların doğurduğu zararın tazminine ve bunlarla mücadeleye Ulusal Güvenlik meselesi olarak bakmaktayız.

20- Küresel güçler, yabancı sermayenin ve para fonlarının bir ülkeye gelebilmesi için gelişmekte olan ülkelere önerdikleri kalkınma modellerinde;
a) Uluslararası tahkimi,
b) IMF ile işbirliğini şart koşmaktadırlar.

21- Bize de aynı oyunu oynamışlardır.

22- IMF ile yaptığımız Stand-by antlaşması gereği bize kredi verilmiş, ancak bu paranın ülkemizin bozuk olduğu iddia edilen mali kesimine aktarılması şart koşulmuştu.

23- Mali kesimdeki bozukluk, yapısal değildir. Bozukluk,
a) Denetim ve cezaların yetersizliğinden,
b) Bu kesimin hortumlamaya açık sisteminden kaynaklanmaktadır.
c) Küresel güçler, bunu gayet iyi bilmektedir.

24- IMF vb. kuruluşlar tarafından önerilen programlarda reel sektörün adının geçmemesi ve kredilerin bankalara aktarılmasının sebebi budur.

25- Ayrıca reel sektör, küresel güçler tarafından fonlama görevi, yabancı bankalar tarafından yerli bankalara verilen sendikasyon kredilerinden oluşmaktadır. Amaç, döviz olarak gelen sendikasyon kredilerinin, daha sonra çıkartılacak olan döviz krizleriyle batık hale gelmesiyle, geri ödenemeyecek; bu durumda hileyle hem yerli bankalar, hem de yerli firmalar yabancı sermayedarlar tarafından ele geçirilecektir. Böylece en büyük zararı da IMF politikalarıyla aslında devlet görmüş olmaktadır. Merkez Bankası'nın döviz rezervleri erimiş, para basmaktan aciz duruma gelmiş, ülkenin doğal kaynakları, enerji kaynakları, halkın tasarruf birikimleri ve kâr eden kamu işletmeleri özelleştirme adına uluslararası sermaye tarafından teslim alınmış olmaktadır.

6) Küresel Oyunlar Neticesi Geldiğimiz Durum

1- Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.

2- Ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içinde bir darboğaz yaşamaktadır.

3- Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı milli gelirlerinin yüzde 30'u iken, bizde bu durum yüzde 2'ler civarındadır.

4- Ekonomideki bu açığı Merkez Bankası'nın kapatmasına karşı olanlar, bu işlevi bankaların görmesini istemektedirler.

5- Piyasa için gerekli olan bu paranın yerini, çek ve kredi kartlarıyla bankaların bastığı adi paralar almıştır.

6- Merkez Bankası'nın para basmayarak boşalttığı alanda, bankalar kredi kartlarıyla (plastik para) ve çek hesaplarıyla adeta para üretmektedirler.

7- Piyasada para yerine kullanılan bu araçlarla, bankalar, faiz işleterek yeni bir kazanç kapısı elde etmektedir.

8- Bu şekilde bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak stratejik önem kazanmaktadır.

9- Devlet para basması gerekirken, borç yükünü çevirmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır.

10- Bankalar piyasada geçerli olan faiz rakamlarıyla mevduat toplamaktadır.

11- Başta devlet olmak üzere reel sektör ve bireyler, para ihtiyaçlarını yüksek faizle buralardan karşılamak zorunda kalmaktadır.

12- Borç batağı içindeki devlet, 2002 yılı bütçe programında 42 katrilyon faiz ödeyeceğini tahmin etmektedir.

13- Devlet vergi gelirlerinin tamamını, yani bütçenin yüzde 45'ini faize vermektedir.

14- IMF, Merkez Bankası'nın para basmasını yasakladığından, paraya ihtiyacı olan borçlu devlet Hazine ihaleleriyle TL'nin maliyetini kendi eliyle yükseltirken,

15- Parayla para kazanan ve devleti batağa sokan rantiye kesiminin işini kolaylaştırmaktadır.

16- Bu sebeple geçen yıl en büyük beş yüz kurumun gelirlerinin yüzde 85'i faaliyet dışı gelirlerden (faizden) kazanılmıştır.

17- Devletin iç borçlanmalarla piyasada oluşturduğu faiz rakamı diğer kredi türlerine referans olmakta;
* Böylece üretim yapmak için krediye ihtiyacı olan reel kesim,
* Faizdeki kolay ve yüksek kazanca rağmen üretim yapmak isteyen firmalar darbe almaktadır.
* Zira paranın maliyeti yükselmektedir.

18- Ayrıca devlet, artan iç borç faizleri yüzünden katma değer üreten kesimden, yüksek vergi ve sigorta harçları olarak, rantiye kesimine gelir transferi yapmaktadır.

19- Neticede Merkez Bankası, piyasasının ihtiyacı olan parayı basmadığı için;
* Bankaların bastığı çek ve adi paralar ortaya çıkmıştır.
* Bu şekilde ortaya çıkan bu banka paralarının kullanımında:
a) Vadeli işlemler alışkanlık haline getirilerek,
b) Verdiği kredilere faiz işletilerek piyasaya hakim maliyetli bir para ortaya çıkmaktadır.

20- Bu maliyetli para, reel sektöre kredi olarak gittiğinde, üretimin maliyetini arttırarak maliyet enflasyonuna sebep olmakta,

21- Bireylere gittiğinde, ev halkının alım güçlerini düşürdüğünden ticaret hayatını daraltıcı etki yapmakta,

22- Devlete gittiğinde ise bütçe açığının artırıcı etkisiyle enflasyona sebep olmaktadır.

23- Devletin para basma vazifesini yerine getirmemesi;
a) Kaynakların haksız bir şekilde bankalara
b) Ve parayla para kazanan rantiye kesimine gelir transferiyle aktarılmasına sebep olmaktadır.

24- Ayrıca dövize karşı korunmayan TL, yüksek faizin de etkisiyle bankalara giderek belli alanda bloke olmaktadır.

25- Bu sebeple piyasanın tahrik gücü olan ve tedavülde bulunması gereken milli para piyasadan çekilmekte,

26- Ve yabancı para birimleri bu alanı doldurmaktadır.

27- Ülkemizde 50 milyar dolar yastık altında;

28- 60 milyar dolar bankalardaki döviz hesaplarında bulunmaktadır.

29- Ülkemizde yabancı para birimleri;
a) Milli paramızı piyasadan kovmuş,
b) Tasarruf aracı olmuş,
c) Değişim işlevini kabul ettirmiş,
d) Güven unsuru kazanmıştır.

30- Bankalardaki TL, 40 katrilyon civarında iken,

31- Piyasada değişim aracı olarak 4 katrilyon TL kullanılmaktadır.

32- TL'nin güvende olduğu yerler ise;
a) Yüksek faizle devlet bonolarında,
b) Veya mevduat olarak bankalarda bulunmaktadır.

33- TL, değişim ve tasarruf aracı olarak kullanılmıyor, TL'nin yerini döviz almıştır.

34- Aslında piyasada dövizin bulunmaması gereklidir. Zira;
a) Ekonomimiz ithalata bağlıdır,
b) Ve bu oranda ihracat yapamamaktayız.

35- Buna rağmen piyasada milli paramızdan fazla döviz bulunmasının sebebi;
a) Devletin uluslararası kredi kuruluşlarından aldığı 120 milyar dolar kredi,
b) Ve kayıt altına alınmamış dövizin varlığıdır.

36- Devlet, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye'deki bu açığı gidermektedir.
* Bu yüzden ülkemizde milli paramızın yerini, yabancı para birimleri almıştır.

37- Öte yandan, şu anda devletin halktan topladığı verginin, faiz ödeme dışında devlete hiç bir faydası yoktur.

38- Bu vergilerin büyük kısmı, sadece devletin kayıt altına alabildiği esnaftan, memurdan, işçiden... alınmaktadır.
* Yani vergi doğru kesimden, yeterli oranda alınmamaktadır.

39- Ülkemizden 150 milyar dolarlık bir fon bu yüzden dışarı kaçmıştır.

40- Yani mevcut vergi sisteminde, toplanan vergiler, "üretici kesimi tahrik eden tüketim grupları"ndan alındığı için düşük gelir grupları adaletsizliğe uğramaktadır.

7) Milli Ekonomi Modeli Nedir?

1- Tamamen kendi insanımızın emeği, çalışması ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını ve ekonomik bağımsızlığını hedefleyen ekonomik modeldir.

2- Bu yönüyle milli kalkınma modeli, ülkeleri sömürmeyi hedef alan küresel güçlere karşı verilen mücadelenin de adıdır.

3- Bu model bir alternatif değil, ekonomik savaşın yaşandığı günümüz dünyasında yegâne kalkınma modelidir.

8) Emisyonun Arttırılması ve Yapılması Gereken:

1- Bu noktada devlet, adaletli bir vergi politikası belirlemeli,
a) Kayıt dışı ekonomiyi tesbit edip, kayıt altına almalı ve bu büyüklüğü bulmalı,
b) Bu şekilde bir yılda alınması gereken vergi miktarını hesaplamalıdır.

2- Ancak bu vergiyi almak yerine;
a) Emisyon o miktarda artırarak,
b) Sıfır faizle, proje karşılığı müteşebbise vererek, sermaye kıtlığı çeken reel sektöre sıfır maliyetli bir kaynak oluşturabilir.

3- Bu sayede;
a) Hem halktan vergi alınmayarak talep kesimi tahrik edilecek,
b) Hem de arz arttırılarak, talep karşılığını bulacak ve enflasyon tehlikesi ortadan kalkacaktır.

4- Zaten toplanan vergilerin devlete bir faydası olmadığından, proje mukabili üretime verilmiş olmaktadır.

5- Toplanacak vergilerle ödenecek faiz ise;
a) Ya borç ertelemesiyle yeni bir takvime bağlanır,
b) Ya da para basılarak borçlar ödenir.

6- Bankalar şu anda enflasyonun bir kaç puan üzerinden talep edenlere kredi vermektedir.

7- Yukarıda anlatılan sistemle, piyasadan sıfır faizle para sağlanacağına göre, bankalardan kredi isteyen de olmayacaktır.

8- Yani sıfır faiz, sıfır enflasyon demek olacaktır.

9- Enflasyon problemi çözmüş bir devletin milli parası da değerini kaybetmeyeceği için yabancı paraların geçerliliği sona erecektir.

10- Piyasada yabancı paranın yerini TL'nin alması, piyasada TL miktarının artmasından başka bir değişikliğe yol açmaz.

11- Artan TL miktarı;
a) Yatırım aracı olarak parayla para kazanma metodunu terk ederek,
b) Üretim alanlarında profesyonel risk/sermaye kuruluşları tarafından değerlendirilerek yeni bir yatırım alanı bulmuş olur ki; bu durum, ülkenin hızla kalkınmasında önemli bir unsur teşkil edecektir.

9) Milli Kalkınma Modeli'nin esasları:

1- Maksat, ülkemizin kalkınması ve ekonomik bağımsızlığıdır. Ekonomik bağımsızlıktan kasıt, Türkiye'nin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış ödemelerini borçlanmadan temin etmesidir.

2- Uluslararası sermayenin gelişmekte olan ülkelere karşı yürüttüğü ekonomik savaştan dolayı ülkemizde reel sektör, ileri teknoloji kullanan, büyük yatırım ve organizasyonları gerçekleştiren projeleri hayata geçirecek güçten uzaklaşmıştır.

3- Bu sebeple devlet, yeni ürünler geliştiren, yeni pazarlar bulan, yeni teknik ve yöntemlerin uygulandığı ve büyük sermaye yatırımlarının gerektiği alanlara girip, mamul ve yarı mamul üreterek reel sektöre öncülük yapacak; uzun vadede üretimimiz ve istikrarın sağlanması için stratejik malların üretimi garanti altına alınacaktır.

4- Reel sektör faaliyet dışı gelirlerle değil, üretimle para kazanmaya yönlendirilecektir.

5- Üreticinin sıfır maliyetle sermaye elde edebilmesi için, emisyonun genişletilmesi ve faiz giderlerinin kaldırılmasıyla elde edilecek kaynak, proje mukabili müteşebbise verilecektir.

6- Sigorta, vergi ve enerji gelirleri aşağıya çekilerek, maliyetlerin düşürülmesi temin edilecek; bu sayede halkımıza dış piyasa koşullarında rekabet edebilecek mal sağlanmış olacaktır.

7- Yerli üretim, ithal mallar karşısında korunacaktır.

8- Dışarıya satılan hammadde ve yarı mamullerin değer katılarak mamul haline geldikten sonra ihraç edilmesi sağlanacaktır.

9- Yapılacak yatırımlar, ekonomik açıdan öncelikli sektörlere dağıtılarak verimlilik yakalanacak ve yatırım hacmi ile daha yüksek bir büyüme hızı elde edilecektir.

10- Yabancı sermayenin, bir ülkeye enerji kaynaklarını veya doğal kaynakları kullanmak veya gümrük duvarlarını aşarak iç pazara mal ve hizmet satmak için geldiği bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkeleri sömürme mantığı dışında yatırım yaptığı ülkeyle "ekonomik kader birliği" yapacak ve kazandığı paranın tamamını bu ülke içinde tekrar yatırıma dönüştürecek anlayışta olan yabancı sermayeye her türlü teşvik ve kolaylık sağlanacaktır.

11- Döviz kurlarını belirsizleştirmesi ve döviz riskine sebep olması dolayısıyla ve sermaye hareketleri üzerinde daraltıcı etkileri ve üreticimizin en riskli maliyet unsuru olması sebebiyle "dalgalı kur politikasına son verilecek"tir. Türk parasının değeri, Merkez Bankası eliyle korunacak, dolarizasyonu önleyecek tedbirler alınacaktır.

12- Bankacılık kesimi, devlet denetimi altında olacak, faiz hadlerinin belirlenmesinde, banka kredilerinin sektörler ve firmalar arasındaki yatırımlarının dağılım ve yapısı kontrol altında tutulacaktır.

13- Uluslararası tahkim uygulamasına son verilecektir.

14- Gümrük Birliği, millî çıkarlarımız doğrultusunda tekrar gözden geçirilecektir.

15- Spekülatif para ve sermaye hareketlerine karşı tedbirler alınacaktır.
16- İşçi ve memurdan vergi alınmayacak; geliri 100 milyarın altında olan üretici ve
pazarlamacıdan da vergi alınmayacaktır.
17- Tarım ve hayvancılık, ormancılık ve madencilik desteklenecek; bu işletmelerin devreye
girmesi için faizsiz kredi verilecektir.


TARIM POLİTİKASI

Günümüzün en önemli sorunlarından birisi, dünyadaki ekonomik gelişmelerin eşit dağılmadığı bir ortamda, küresel güçlerin tarıma yapılan yardımları yasaklayan programların da etkisiyle, azgelişmiş ülkeler dünya besin kaynaklarından daha az pay almakta ve açlık sınırına yaklaşmaktadır. Bir ülke halkının besin ihtiyacını karşılama sorumluluğunun en stratejik sektörü hiç kuşkusuz tarımdır.

Ülkemizde de IMF'in talimatları doğrultusunda yapılan uygulamaların batma noktasına getirdiği sahalardan biri de tarım sektörümüzdür. Milli gelirimizde önemli yer tutan tarımın; şeker ve tütün yasalarıyla üretimin önünün kesilmesi, tarıma teşviklerin kaldırılarak sınırlamalar getirilmesi, üretime kota uygulanması, tarımda ithalatın artırılması neticesinde önü tıkanmıştır. Bundan kısa zaman önce kendi kendine yetebilen birkaç ülkeden biri olan Türkiye, bugün IMF programlarındaki dayatmaların etkisiyle, tarım ürünlerinin tamamına yakınını değişik ölçeklerde ithal etmek zorunda bırakılmıştır. İklim ve toprak verimliliği nedeniyle en avantajlı olduğumuz tarım sektörü, küresel güçlerin ve uluslararası kredi kuruluşlarının ortaklaşa yaptıkları uygulamalar sonucu yok edilmektedir.

Bu bilgiler ışığında, Türkiye de uygulanacak bir kalkınma modelinin en önemli sektörü tarım olacaktır. Tarımsal üretime verilecek önemle, halkımızın ucuz ve yeterli miktarda besin ihtiyacının karşılanması garanti altına alınacaktır. Ayrıca, dünyada günden güne artan nüfusa karşılık, mevcut tarımsal kaynaklar sınırlı kalmaktadır. Bu sebeple, tarımda en avantajlı olan ülke olarak, tarımsal ürünler en önemli ihracat kalemimiz olacaktır.

Tarımda teknolojik gelişme ve iktisadi verimlilik dikkate alınarak "tarım reformu" yapılacaktır.

Bu amaca yönelik olarak;

1. Ülkemizdeki tarıma uygun arazilerin envanteri çıkarılarak, iklim ve toprak özelliklerine göre uygun tarımsal ürün gurupları belirlenecektir.

2. Toprağı olmayan köylüye, üretim yapma garantisi altında toprak verilerek üretime katılması sağlanacaktır.

3. Tarım tek başına bir sektör olarak değil, tarıma dayalı ilgili sanayi dalları ile bir bütün olarak alınacaktır. Bu amaç doğrultusunda tarım ürünlerinin son mamul haline getirilmesi için entegre sanayi kuruluşları teşvik edilecektir.

4. Tarım stratejik öneme haiz olduğu gerçeğinden hareketle yerli üretim dış pazarlardan korunacaktır.

5. Coğrafya, iklim, nüfus ile iç ve dış piyasa dengeleri göz önünde tutularak, tarım sektörünün üretim, miktar, çeşit, nitelik planlamaları ve ARGE çalışmaları yapılacaktır.

6. Çiftçi, planlı ve sürekli üretime katıldığı sürece vergi alınmayacak ve ürün alım garantisiyle doğrudan desteklenecektir..

7. Çiftçiye tohum, gübre, ilaç konularında yardım edilecektir.

8. Çiftçilere sosyal güvenlik ve emeklilik hakkı sağlanacaktır.

9. Atatürk'ün öncülüğünü yaptığı örnek tarım üretme çiftliklerinde modern tarım teknikleri ve ürün geliştirme yöntemleriyle çiftçiye örnek olacak çalışmalar yapılacaktır.

10. Sanayileşme ve şehirleşmenin tarım arazilerine yapılması önlenecektir.

11. Çiftçinin kooperatifleşerek güç birliği yapması desteklenecektir. Kooperatiflere tarımsal
alet ve makine desteği verilecektir.

12. Kuraklık, don, sel gibi doğal afetlere karşı "ürün sigorta" sistemi getirilerek,
çiftçilerin riskleri azaltılacaktır.

13. Erozyon ve toprak kaybına karşı etkin önlemler alınacaktır.

14. Üretici ile tüketici arasındaki zincir kısaltılarak üreticinin yüksek gelir, tüketiciye ucuz ürün sağlanacak, kooperatiflerden bu amaçla istifade edilerek, hal yasası tekrar gözden geçirilecektir.

15. Sanayiinin hammaddesi olan tarım ürünleri "Dar Bölge Kalkınma" modeliyle, ilgili sanayi kollarıyla entegrasyonu sağlanacaktır.

16. Tarımsal üretim merkezlerine maliyetlerini azaltmak için ucuz taşıma aracı olan demiryolları hatları çekilerek etkin kullanımı sağlanacaktır.

17. Ekostratejik komşularımızla (Ortaasya, Ortadoğu) tarım ürünlerimizde karşılaştırmalı avantajlı olduğumuz ürünlerde üretime ve ihracata daha fazla önem verilecektir.

18. Yerli gübre üretimine destek verilecek.

19. Minimum su sarfiyatıyla, yüksek ürün miktarı ve kalite sağlayan modern tarım teknolojileri (damlatma sistemi, hidrofilik katkı maddeleri) yaygınlaştırılacak.

20. Jeotermal enerji ve güneş enerjisinden istifade edilebilen bölgelerde seracılık yaygılaştırılarak, her mevsim tarım üretimi yapılması sağlanacaktır.

21. Yeni su kaynakları bulunarak, tarımın hizmetine sunulacaktır.

22. Katma değeri yüksek olan hayvancılığın temel girdi kalemlerinden olan yem ihtiyacının sağlanabilmesi amacıyla, ilgili tarım ürünleri yeterli miktarda üretimi teşvik edilecektir.


HAYVANCILIK

Besin kaynağı olarak insan gelişiminde et ve süt ürünlerini önemi büyüktür. Türkiye nüfusunun % 46'sı 19 yaşın altındaki gençlerden oluşması, sağlıklı nesiller yetiştirilmesi için protein üretiminin ve tüketiminin yeterince yapılmasını gerektirmektedir. Ayrıca insanımızın temel gıda maddesi olan et ve süt ürün guruplarını içine alan hayvancılık, bir ülke için çok stratejik alanlardan biridir.

IMF politikalarıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelen alanlarımızdan biri de hayvancılıktır. Ülkemize uygulatılan programlarda sübvansiyonların ve teşviklerin kaldırılmasına karşın, Amerikan Tarım Yasası kendi ürün politikalarını olumsuz yönde etkileyebilecek, sütten ete birçok ürün gurubunun ithalatına miktar kısıtlamaları ve özel gümrük vergileri uygulamalarını sürdürmektedir.

1-Tesbitler:

a) Ülkemiz için bu kadar önemli olan hayvancılıkta temel sorun altyapı yetersizliğidir.

b) Hayvan yetiştiriciliğinin belirli kuralları vardır. Gerekli teknik ve sağlık şartları uygulanması ve yeniden yapılanma sürecinin hızlandırılması gerekmektedir.

c) Aralarında hiçbir organizasyon olmayan, dağınık küçük ünitelerle hayvancılığı ileri götürerek diğer ülkelerle yarışmak, bu altyapı ile hayvancılığın ileri götürülmesinin beklenmesi mümkün değildir.

2-Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliğinin Temel Sorunları:

Büyükbaş hayvancılığımızın temel sorunları altyapı yetersizliği ve organizasyon olmaması; şu andaki politikaların üretenden yana değil, aracı kurumları zengin etmeye yönelik olması ve fiyat istikrarının oluşmamasıdır.

Ülkemizde son yıllarda hayvancılık, yeterli politikalar üretilmemesi ve Avrupa Birliği'nin ihracat sübvansiyonları ile desteklenen hayvan ve hayvansal ürünlerini ithal ederek yerli üreticinin para kazanamaması sonucu yok olma noktasına gelmiştir.

Hayvancılığımızın geliştirilebilmesi amaçlı, anlaşmalı çiftçi modeline göre ithal edilen 283.000 adet damızlık gebe düvenin dağıldıktan sonra büyük kısmının kayıtları tutulmamış, bakım ve besin yetersizliği, ürün (et, süt) piyasasında istikrar oluşturulmaması sonucu 300 milyon dolarlık damızlık ithalatından amaçlanan fayda sağlanamamıştır.

3-Kanatlı Hayvan Yetiştiriciliğinin Temel Sorunları:

Kanatlı hayvan yetiştiriciliğimizde son yıllarda et ve süt üretiminde büyük oranda artış sağlanmıştır. Buna paralel olarak çok büyük sabit yatırımlar yapılmıştır. Fakat can alıcı nokta, büyük yatırımların yanı sıra büyük oranda dışa bağımlı bir üretim gerçekleştirilmektedir. Et ve yumurta tavuğunda yetiştirilen ırklar hep dışa bağımlığıdır. Özellikle üreticinin en önemli maliyet gideri kümes hayvanlarının beslenmesinde kullanılan yem hammaddelerinin büyük bir bölümü dolara endekslidir.

4-Su Ürünleri ve Balıkçılık

Üç tarafı denizle kaplı ülkemiz, akarsu ve göllerle çevrili olmasına rağmen, bu zenginliğinin de farkında değildir. Ekonomik durumu iyi olan Norveç'in, milli gelirinin en önemli kalemi balıkçılık sektörüdür. Ancak bu sektörden istenilen verimlilik elde edilememekte ve planlı organizasyonlar kurulamamaktadır.

5- Çözümlerimiz:

Hayvancılık sektöründe de ülkemizdeki diğer sektörler olduğu gibi yeni bir anlayışın hakim olması gereklidir. Bu sebeple;

1. Hayvancılığın geliştirilebilmesi için, milli hayvancılık politikası oluşturulacaktır.

2. Hayvan üreticilerine damızlık ve yavru verilerek, hayvan üretimi ayağa kaldırılacaktır.

3. Devlet üretme çiftlikleri kurularak, hayvancılıkta modern teknikleri özendirilecek.

4. Hayvancılığı yok eden ve deli dana vb. salgın hastalıklarla halkımızın sağlığını tehdit eden, ithal et uygulamasına son verilecektir.

5. Başta yem olmak üzere, devlet tarafından doğrudan desteklenecektir.

6. Hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerde et, süt ve deri sektöründe entegre tesislerle sanayi dallarının kurulması.

7. Kooperatifleşme çalışmalarına önem verilmesi.

8. Hayvansal ürünleri tüketicinin kullanacağı son mamul haline getirilerek satılması.

9. Hayvan üreticisinin oluşabilecek salgın hastalık gibi olumsuzluklara karşı sigortalanması.

10. Üreticiye sosyal güvence ve emeklilik hakları sağlanması.

11. Hayvan ırklarının ıslah edilerek verimliliğin yakalanması.

12. Balıkçılık sektörüne alet ve ekipman sağlanması.

13. Deniz ürünlerinin anında değerlendirilmesi için konserve ve dondurulmuş ürün paketleme tesislerinin kurulması.

14. Denizlerimizde yavrulama dönemlerinde balık cinslerinin avlanma yasakları ile etkin korunması.

15. Akarsu yataklarına yakın bölgelerde alabalık gibi tatlı su balıklarının üretiminin teşvik edilmesi.


MADENCİLİK

Madenler ülkelerin zenginliğini ifade eden önemli göstergelerden biridir. Coğrafya itibariyle dünyanın son derece stratejik bölgesinde olan Türkiye çok zengin maden yataklarına sahiptir.

Hal böyle iken yanlış politikalarla madenlerimiz istenilen verimlilikte çıkarılamamakta ve maden üretiminin gayri safi milli hasıla içerisindeki payı sürekli düşmektedir.

Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün ele aldığı konulardan biri de madencilik olmuştur. 1926 yılında çıkarılan bir yasa ile petrol arama ve işletme hakkı devlete verilmiştir. Madenlerimiz daha rasyonel bir şekilde aranması, bulunanların rezerv ve kalite tespiti amacıyla 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Fakat, ne acıdır ki, daha sonraki yıllarda özellikle 1980'li yıllardan sonra madenlerimiz üzerinde yabancı tahakkümü artmış ve kendi doğal kaynaklarımızı çıkaramaz duruma gelmiştir. Batı, madenciliğimizin gelişmemesi için her türlü gayreti göstermiştir.

Bugün devletimizin desteklemediği üretim alanlarından birisi de madenciliktir. Türkiye'de bordan kroma, doğalgazdan petrole, altından uranyuma, bakırdan demire, nikelden alüminyuma kadar sayılamayacak çeşitte maden bulunmaktadır.

Bugün Türkiye'de bilinen maden varlıklarının değeri 2 trilyon dolardır. Özellikle iç ve dış borçları inanılmaz boyutlara ulaşan ülkemiz için madenlerimiz bir umut ışığıdır. Ayrıca kalkınma hamlemizi gerçekleştirmemiz için gerekli olan sermaye ihtiyacımızı sağlayacak kaynak olarak önümüze çıkmaktadır. Yerin altındaki bu değerlerimizi devreye sokamadığımızdan, hazinenin üzerindeki bir dilenci gibi yaşamakta, ihtiyacımız olan sermaye ihtiyacını elde etmek için uluslararası fonlara el açmaktayız.

Maden işletmeciliğinin bir başka faydası da, çıkarılan madenin yerinde işlenmesi ile göçün önlenerek, sosyal sorunlara katkıda bulunmasıdır.

Bu madenlerin bazılarını şöyle tahlil etmemiz mümkündür:

1. BOR:

Son zamanların en önemli endüstriyel hammaddeler arasında yer almaktadır. Bor madeninin dünya üzerindeki miktarının % 67'si ülkemizde çıkmasına rağmen, dünya bor ticaretinin ancak % 15'ine sahibiz. Bu rezervin değeri 750 milyar dolardır.

Sıcağa karşı çok dayanıklı olan, bu stratejik mamul helikopterin benzin tankından, cam ve deterjan sektörüne kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Gelecekte otomobillerin, gökdelenlerin ve giysilerimizin % 50'sinin bordan yapılacağı bilimsel çalışmalar sürmektedir.

Böyle önemli bir madenimizin işlenmesi ve verimliliğinin artırılması çalışmalarını yapmadığımız gibi, IMF dayatmaları ile yapılan özelleştirme kapsamında bor madenlerimizi yabancıların ele geçirme çabalarına şahit olmaktayız.

2.KÖMÜR:

Dünyanın en zengin kabul edilen OECD ülkelerindeki elektrik üretimindeki kaynak dağılımında %38 ile kömür birinci sırada, %24 ile nükleer enerji ikinci sırada, doğalgazın payı ise %11'lerdedir. Türkiye'de ise, doğalgazın elektrik üretimindeki payı %34 iken, dünyanın en zengin kömür yataklarından biri olan ülkemizde, kömürü elektrik santrallerinde kullanamadığımızdan dolayı yıllık zararımız 9 milyar kilowattsaattir. Kömür kaynaklarımızı kullanmak yerine, yabancı ülkelerden doğalgaz ithal etme yoluna gitmekle, kendi elimizle dışa bağımlı hale gelmekte ve kat kat pahalı enerji kullanmak zorunda kalmaktayız. Yanlış politikalarla kömür üretimimiz sürekli düşmekte ithalat artmaktadır. Maden ithalatı içinde petrolden sonra en fazla ödeme kömür için yapılmaktadır. Devlet şu anda doğalgaz santrallerinden 17 cente elektrik alırken, Afşin-Elbistan'da kömürle elektriğin kilowatı 1.7 centtir.

3-ALTIN:

Günümüzde dünyada toplam 43.000 ton altın rezervi bulunmaktadır. 20.000 ton rezerv ile Güney Afrika birinci, 6.500 tonla Türkiye ikinci, 4.770 ton rezervle ABD üçüncü sıradadır. Ne acıdır ki, altını olup da bu madenini çıkartamayan tek ülke Türkiye'dir. Yapılan hesaplamalara göre

Türkiye'nin altın rezervi asgari değeri 400 milyar dolardır. Türkiye bunu işlettiği takdirde yılda 15 milyar dolar ihracat geliri elde edebilecektir.

4-PETROL:

Yurdumuzda bilimsel ve sistematik petrol aramaları 1935 yılında MTA'nın kurulmasıyla başlamıştır. MTA yaptığı çalışmalarla Güneydoğu Anadolu'nun bir petrol bölgesi olduğunu, ayrıca Trakya ve Adana havzalarının da petrol potansiyeli taşıdığını tesbit etmiştir.

Petrol için ilk başarılı çalışmalar Raman'da sevindirici sonuçlar vermiş ve petrol çıkarmayı başarmışlardır. Ancak daha sonra 1954 ve 1957 petrol yasalarıyla özel ve yabancı şirketlere rafineri kurma hakkı sağlanmıştır. Shell firmasında 20 yıl genel müdürlük yapmış olan Antony Robinson şöyle diyor: "Bütün Amerikan petrol şirketleri bilir ki, yapılan araştırmalar Türkiye'nin bir petrol denizi üzerinde olduğunu gösteriyor". Çekilen uydu fotoğraflarıyla da bu tesbit edilmekte, bilhassa 5.000 metreden sonra yoğun petrol yatakları görülüyor. 1980 yıllarında, yabancılarla yapılan petrol anlaşmalarında 5.000 metreye kadar inilmesi planlanmışken, 300 metrede aramalar bırakılmış, petrol bulunan yerlerin de üzerine çimento dökülmüştür. Bugün o çimento dökülen kuyular üzerinde yapılan çalışmalarda "petrol yok" denilen yerlerden petrol fışkırmaktadır. Aynı şekilde Ege Denizi zengin petrol yataklarına sahiptir.

Ülkeler petrol çıkarmak için 100 milyarlarca dolar masraf yaparak arama çalışmalarında bulunurken, Türkiye'de petrol aramalarına ayrılan ödenek yok denecek kadar azdır. Ülkemizde adete petrol çıkarılmaması için bir lobi oluşturulmuştur. Çevremizdeki bütün komşularımız adım başı petrol çıkartırken, Türk halkına "petrolümüz yok, petrol yatakları az" şeklinde söylenen sözlerin hiçbir gerçek tarafı yoktur. Bugün Türkiye, tükettiği petrolü üretebilecek kapasiteye sahiptir.

Bu tesbitler neticesinde milli ekonomi anlayışımız gereği hızla yer altında bulunan bu zenginliklerimizi ortaya çıkartma çalışmalarına başlanacaktır.

Bu amaca yönelik yapılacak çalışmalarımızı maddelersek;

1. Maden Tetkik Arama Kurumu ve üniversitelerle girişilecek ortak çalışma ile Türkiye'nin bilinen ve bilinmeyen maden haritası çıkarılacaktır.

2. Verimsiz olduğu gerekçesiyle kapatılan petrol kuyuları tekrar açılacak ve yeni kaynaklar bulmak için sondaj çalışmalarına başlanacaktır.

3. Dünyanın en zengin bor rezervlerine sahip olan ülkemizde, bu madenin üretimine ve işlenerek dış pazarlara satılmasına öncelik verilecektir.

4. Zengin altın rezervlerimiz süratle devreye sokularak, işlenerek pazarlanması için altın sanayiimizin hizmetine sunulacaktır.

5. Dünyanın stratejik madenlerinden olan uranyumun ülkemizde bol miktarda bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla uranyumun zenginleştirilmesi çalışmalarına öncelik verilecektir.

6. Madencilik sektöründe mevcut teknolojiyi modernleştirilmesi ve ürün kalitesi yükseltilecektir.

7. Ülkemizdeki maden yataklarına yakın bölgelerde kurulacak sanayi kolları ile çıkarılan madenlerimiz işlenerek satılacaktır.

8. Pazarlamadaki sorunlar çözülerek, maden ihracatı artırılacaktır.

9. Bu bölgelere özellikle demiryolu bağlantıları ile ucuz taşıma koşulları sağlanacaktır.

10. Doğal kaynakların çıkarıldığı bölgelerdeki halkın istihdamı ile işsizlik problemi çözülerek, gelirin tabana yayılması da sağlanmış olacaktır.

11. Ekostratejik bölgemiz olan Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleriyle doğal zenginliklerimiz takas ticaretiyle pazarlanacaktır.


ENERJİ POLİTİKALARI

1. 20. yüzyıl petrolün lider olduğu bir yüzyıl idi. 21. yüzyıl ise suyun lider olacağı bir yüzyıl olacaktır.

2. Ülkemizin yıllık enerji ihtiyacı 130 milyar kilovat saat elektrik üretimi gerekmektedir.

3. Ülkemizde;
a. Kömürle çalışan termik elektrik santralleri,
b. Fuel-oil ile çalışan termik elektrik santralleri,
c. Doğalgaz ile çalışan elektrik santralleri,
d. Su ile çalışan hidroelektrik (barajlar) santralleri,
ile elektrik üretimi yapılmaktadır.

4. Bunlardan kömür ve su ülkemizin temel kaynaklarından, diğerleri ise ithal kaynaklardır.

5. Halen Türkiye'de genel politika olarak, kömür santralleri devreden çıkartılmaktadır. Buna gösterilen gerekçe ise hava kirliliği oluşturmasıdır. Bunun yanında birçok şehirden halen kontrolsüz olarak evlerde ısınma amacıyla kömür yakıldığı herkesçe malumdur.
Halbuki kömür santralleri hava kirliliğine sebebiyet vermemesi reorganize edilebilir. Desülfirizasyon tesisleri ve bacaları kurularak, varsa iyileştirilerek hava kirliliği oluşturulması önlenebilir.

Ayrıca burada ele alınması gereken esas mesele yakılan kömür cevherinin ıslah edilmesidir.
Çünkü kirliliğe sebep kömürdeki kükürt oranı ve nem oranının yüksek olmasıdır. Bu iki oranda, maden çıkışında yapılacak operasyonla hava kirliliği sınır değerine çekilebilir.

6. Ülkemizin nehirleri üzerinde kurulan barajlar vasıtasıyla elektrik üretimi yapılmaktadır. Bu üretimin önündeki en büyük engel yatırım mahiyetinin yüksek olması ve yatırımın devreye alma süresinin uzun olması. Örneğin Atatürk Barajı 15 yılda tamamlanmış ve devreye alınmıştır.

Çözüm;
Bir seferde 30 veya 40 megavat saat üretim yapacak türbinler içeren barajlar yerine 5-10 megavat üretim yapacak daha küçük türbinler içeren barajlar kurmak ve böylece barajların yatırım maliyeti ve devreye alınması kısaltılabilir. Ayrıca bu tip üretimler yerinde elektrik kullanımı sağlanırsa kayba uğramadan daha verimli hale getirilebilir. Yani baraj kurulacak bölgeye aynı süreç içerisinde elektriği kullanacak sanayi tesisi kurulması planlanmalıdır.

7. Türkiye'ye doğalgaz hala Rusya'dan; Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden geçerek 14 milyar metreküp, ayrıca Cezayir'den gemilerle sıvılaştırılmış olarak 4 milyar metreküp olarak gelmektedir.

Son yapılan araştırmalar çerçevesinde mavi akım projesiyle Rusya'dan Karadeniz'in 2000 metre altına döşenecek boru hattı ile yılda 16 milyar metreküp yine İran'dan; Doğubeyazıt-Erzurum-Kayseri-Ankara güzergahı üzerinden yılda 10 milyar metreküp doğalgaz gelmektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı'nın raporuna göre Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacı 80 milyar metreküptür.

Çözüm;
Türkmenistan-Azerbaycan doğalgaz boru hattının bir an önce planlanmasını sağlayarak 26 milyar metreküp gazın temini ve Irak petrol boru hattına paralel döşenecek doğalgaz boru hattını inşası ile 10 milyar metreküp gazın teminidir.

Böylece Rusya'dan 100 dolara 1000 metreküpe mâl edilen doğalgaz ortalama 50 dolara düşürülecektir, ayrıca Rusya'ya bağımlılıktan da kurtulunmuş olunacaktır.

8. Ülkemizin fuel-oil ihtiyacı % 90 dışardan sağlanmaktadır. Fakat bununla ilgili olarak Irak petrol boru hattı kullanılmakta diğer ihtiyaç ise tankerler veya gemilerle temin edilmektedir. Boru hattı ile nakledilme maliyeti diğerine göre % 50 daha ucuz olmaktadır. Bu sebeple mutlaka
Bakü-Ceyhan boru hattı yapılmalıdır. Yine bu hat ülkemizin transit taşımacılıkta önemli bir konuma gelmesini sağlayacaktır.

9. Tüm bunların yanında alternatif enerji kaynaklarının kullanımı da yaygınlaştırılacaktır.
a. Nükleer enerji santralleri kurulması,
b. Güneş enerjisi,
c. Rüzgar enerjisi,
d. Jeotermal enerji,
e. Biomas enerji,
f. Yakıt hücreleri (Alevsiz gaz yakılması, metan-hidrojen yakımı)
g. Akıntı enerjisi,
h. Dalga enerjisi.

A. Nükleer enerji yaklaşık 60 yıldır tüm dünyada kullanılmasına rağmen ülkemizde sürekli engellenmiştir. Tehlikesiz diğer yakıt türlerine göre çok daha azdır. Çünkü güvenlik tedbirleri kat kat daha fazla alınarak inşa edilmektedir.

B. Güneş enerjisinin tam olarak kullanılması halinde Türkiye'nin ihtiyacının tamamını karşılaması mümkündür.

C. Rüzgar enerjisi ülkemizin ihtiyacının % 20'sini karşılayabilecek, yatırımı kolay ve çabuk enerji kaynağıdır. Batı Anadolu, Çanakkale, Ayvalık, İzmir, Kuzey rüzgarı, ayrıca Sinop-Samsun bölgesi.

D. Jeotermal enerji bugüne kadar kaplıca turizmi olarak kullanılmıştır.

Bu kaynaklar;
-Şehirlerde ısıtma amacıyla,
-Sanayi de buhar üretimi amacıyla hemen kullanıma sunulabilir.

E. Biomas enerji: Hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerde tezek yakılarak kullanılmaktaydı. Şimdi bunu sanayi haline getirerek büyük şehirlerin çöp dağlarını yakarak oluşan metan gazını bu enerjinin kaynağı olarak kullanacağız.

F. Yakıt hücreleri sistemi: Yabancı ülkelerde kullanılan, uzay teknolojisinin kazandırdığı alevsiz yakma sistemidir. Alev yakıtı yakarken bir enerji harcamakta ve yakmadan elde edilecek verimi düşürmektedir. Bu sebeple metan veya hidrojenin alevsiz yakımı uygulanmaktadır.

G. Akıntı enerjisi: Yüksek bir hızla akan nehirler üzerinde kurulacak değirmen sistemlerinin sağlayacağı dönme kuvvetiyle elektrik üretilebilecektir.
H. Dalga enerjisi: Yoğun ve yüksek dalga boylarına ulaşılan kıyılarda kullanılabilmektedir.
Özellikle Sinop ilimizde düşünülmektedir.


KOBİLER

Günümüzde ağır ve hantal sanayi, teknolojik değişimlere ayak uydurmakta zorlanması, istihdamın sağlanmasında ve ekonomik kalkınmanın en önemli unsuru olan KOBİ'lerin önemini artırmaktadır.

Sistemimizde, Dar Bölge Yaygın Kalkınma Modeli çerçevesinde, her bölgeye uygun organize sanayi bölgeleri devlet tarafından kurulacaktır. Oluşturulacak KOBİ şehirlerinin, çağdaş teknoloji kullanmaları sağlanacak, üretimle ilgili her türlü bilgiyle donatılacaktır. Bu alandaki uygulamaları maddelersek;

1. KOBİ'ler proje mukabili sıfır faizle kredi verilerek doğrudan desteklenecektir.

2. KOBİ'lerin enerji, vergi gibi giderleri aşağı çekilerek, üretim maliyetleri azaltılacaktır.

3. Devlet, KOBİ'lerin biraraya gelerek, organize ve entegre çalışmalarını özendirerek, ihracata yönelik uluslararası markaların ortaya çıkmasına ön ayak olacaktır.

4. Devlet, yüksek sermaye, teknoloji, bilgi birikimi gerektiren sanayi alanlarına bizzat kendi girecek, ancak üretim safhasında ve sonrasında yan sanayi kolları KOBİ'lere devredilecektir.

5. KOBİ'lerin dünya pazarlarıyla rekabet etmeleri, entegre çalışabilmeleri için uluslararası fuarlara, tanıtım ve organizasyonlara katılmaları sağlanacaktır.

6. KOBİ sistemi için istihdamı ve yatırımı teşvik edici tedbirler alınacaktır.


DAR BÖLGE YAYGIN SANAYİ MODELİ

Bu modelin esası, küçük ama verimli bölgesel ekonomilere dayanır. Günümüzde ağır ve hantal sanayilerin modası geçmiştir. Ağır ve hantal sanayiinin faturasını, Rusya ve Doğu Bloğu ülkeleri ekonomik sistemleri çökerek ödemişlerdir.

Bugün teknoloji o noktada ki, küçük bir alanda çok büyük kârlar getirebilecek, küçük çaplı sanayi tesisleri kurulabilmektedir. Her bölgeye, hatta köylere kadar bu tesisler kurulmalıdır.

Gelişmiş ülkeler işçilik maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı, üretimden kaçmaktadır. İşte bu nokta da, ülkemizde işçilik maliyetlerinin düşük olmasından da yararlanarak, bu ülkelerin boşalttıkları alanlara girilerek üretim yapılabilir.

Bir başka önemli kazanç da, üretim için gerekli hammadde ve yarımamullere yakın bölgelerde oluşturulacak tesislerle, nakliye yoluyla hammadde transferine gerek kalmadan, üretim maliyet giderleri aşağıya çekilmiş olacaktır.

Bu yöntemle birlikte, hammadde ve yarımamul üretilen yerlere yakın birbirine bağlı entegre sanayi kurulacaktır. Yüksek sermaye ve teknoloji isteyen sahalarda devlet bizzat yatırım yapacak veya bu küçük organizasyonları birleştirerek, üretim anında veya sonrasında, yan sanayi alanları da dahil, bu modelle çalışan atölye ve KOBİ'ler devreye alınacaktır. Böylece devlet de, yüksek sermaye ve teknoloji isteyen sektörlerde ağır ve hantal sanayi sistemlerden kaçınmış olacak ve üretime dinamizm katılmış olacaktır.

Ayrıca üretim yapmak isteyen müteşebbislere, proje karşılığı sıfır faizle krediler verilerek teşvik edilecek ve bu sistem içine dahil edilecektir.

Bu modelde pazarlama problemi de olmaz. Küçük çaplı atölye ve KOBİ'ler çevredeki ihtiyaca göre yönlendirilir. Böylece pazarın ihtiyacı da yerinden karşılanır. Devlet büyük üretim organizasyonlarına bu işletmeleri de dahil edeceğinden, bu firmaların nerede üretim yaptığı sorusu önemli olmayacaktır.

Dar bölge yaygın sanayi modelinin önemli bir özelliği; sanayiinin yaygınlaştırılmasıyla, milletin topyekün bir atılım hamlesine başlaması ve her bölgenin devreye girmesiyle, sermayenin tabana yayılması sağlanacaktır.


ORMANCILIK

Türk ormancılığı, her alanda olduğu gibi yanlış politikaların esiri olmuştur. Türkiye'de uygulanan ormancılık politikaları iktidarlara göre değişikliğe uğramış, her siyasi parti ülkenin ve halkının menfaatlerinden uzak, popülist politikalar uygulayarak, ormanların heba olmasına ve orman sanayiinin baltalanmasına yol açmışlardır. Yani ormancılıkta milli devlet politikası izlenmemiştir.

Türkiye'deki mevcut orman alanı 20 milyon 119 bin hektardır. Bu alanın 8 milyon 856 bin hektarı verimli orman alanı niteliğindedir. Bu haliyle bile Türkiye, kişi başına düşen orman varlığı bakımından Avrupa ülkeleri arasında önemli yere sahiptir. Kişi başına düşen verimli orman alanı bakımından 0.142 hektar ile Portekiz, Fransa, Lüksemburg ve Yunanistan'dan sonra Türkiye Avrupa 5'incisidir. Ancak bu gerçeklere rağmen ormanların sanayide değerlendirilmemesi karşısında tablo Avrupa ülkelerine karşı tamamen aleyhimizedir.

Yukarıdaki değerlendirmeler endüstriyel, odun üretimi bakımından yapıldığında Türkiye, 0.252 metreküplük kişi başına üretimle Avrupa ülkeleri arasında sekizinci sırada yer almaktadır. Bu durum, mevcut orman varlıklarımızı orman sanayiinde kullanamadığımızı göstermektedir. Son yıllarda yurt dışından önemli oranda odun hammaddesi dış alımı gerçekleştirilmekte, dolayısıyla da orman sanayii bakımından ciddi bir tehlike arzetmektedir.

Ayrıca orman ürünlerinin devlet eliyle işlendiği tek kurum olan Orman Ürünleri Sanayi Kurumu'nun (ORÜS) özelleştirilmesiyle de orman sanayii adeta öksüzlüğe mahkum edilmiştir. Artvin, Şavşat, Ardeşen, Aksu, Bafra, Vezirköprü, Uzunköprü, Bolu... gibi bir çok il ve ilçemizdeki ORÜS fabrikaları kapatılmış, hurda demir fiyatına satılmış hem bölgede orman kaynaklarının değerlendirilmesinin önü tıkanmış hem de işsizliğin artmasına davetiye çıkarılmıştır. Bütün bu özelleştirmeler gerçekleşirken Rusya, Romanya, Ukrayna gibi ülkelerden alınan tomruk miktarının her geçen gün artması da manidardır.

Orman serveti bakımından Türkiye'nin % 15'e yakın potansiyeline sahip Doğu Karadenizbölgesinde bu sanayiinin desteklenmesi ve sürekli göç vermesinin engellenmesi gerekirken, tam
tersinin yapıldığı son yıllarda karşımıza çıkan yanlış orman politikalarından sadece biridir.
Türkiye sadece orman potansiyeli açısında değil, odun dışı orman ürünleri bakımından da çok zengin bir potansiyele sahiptir. Bu ürünler yiyecek, hayvan yemi, ilaç, kozmetik gibi kullanım alanlarının ana kaynağını oluşturmaktadır.

Genel olarak odun dışı orman ürünleri olarak adlandırabileceğimiz bu ürünler kapsamında tarımsal bitkiler, süs bitkileri, ağaççılık, çalı ve otsu bitkilerin dal ve sürgünleri, yaprak meyveleri, çiçekleri, kabukları, mazı, soğanlar, yumrular ve orman toprağı bulunmaktadır.

Bunların herbiri dünyanın her yerinde başlı başına orman alt ürün kaynağı olarak değerlendirilmekte ve sanayide kullanılmaktadır.

Türkiye ormanlara ve orman sanayiine kayıtsız kaldığı gibi bu alana da kayıtsızdır. Avrupa kıtası yaklaşık olarak 11 bin bitki ürününe sahip olmasına karşılık, Türkiye 3 bini endemik (sadece Türkiye) toplam 9.500 türe sahiptir. Bu endemik türlerin bazıları, dünya üretiminde miktar olarak ağırlık taşımaktadır. (Sığla yağı, kardelen, defne yaprağı, çam fıstığı).
Bütün politik olumsuzluklara rağmen son yıllarda odun dışı orman ürünlerinin ihracatı 500 milyon dolara ulaştığı görülmektedir. Ayrıca yurt dışındaki pazarı da göze alındığında 3 milyar dolarlık bir potansiyel sözkonusudur. Bu tablo karşısında Türkiye köklü ve milli bir orman politikası oluşturamamanın acziyeti içindedir. Bozuk ve niteliksiz ormanların yenilenmesine karşı ağaçlandırma çalışmaları çok zayıf gitmektedir. Erozyonu önleyici ağaçlandırmanın yapılmayışı her yıl Kıbrıs büyüklüğünde toprak parçamızın yok olmasına sebep olmaktadır. Ormanların yenilenmemesi ve kaliteli ağaçlandırma yapılmaması sebebiyle kalitesiz tomruk üreten, Orman Genel Müdürlüğü'nün elindeki tomruklar satılmamakta depolarda çürümeye terk edilmektedir.

Bu tesbitler ışığında ormancılık konusunda yapacağımız çalışmalar;

1. Orman alanları hızla genişletilecektir.

2. Ormanların işletilmesi, bakımı ve korunması köylülere devredilecek, ormanların geliştirilmesi için yeni teşvik tedbirleri uygulanacaktır.

3. Orman ürünlerinin son mamul hale getirilmesi için, bu bölgelere entegre tesis ve fabrikalar kurulacaktır.

4. Yangın ve sabotajlara karşı en ağır cezai yaptırımlar uygulanacaktır.

5. Orman alanlarında şehirleşme engellenecektir.

6. Erozyona karşı etkin mücadele için orman alanlarımız artırılacaktır.

7. Orman ürünleri ithalatına sınırlamalar getirilecektir.





SONUÇ

BTP tüm partilerden farklı küreselleşmeye karşı Milli duruşa sahip milletimizi ayağa kaldıracak somut projelere sahip, Türkiye’mizi lider ülke yapacak iradeye sahip tek partidir.
Bu program; temas ettiği konular, teşhisler ve çözüm önerileriyle, uluslararası konjonktüre ve
Türkiye’nin konumu ve şartlarına uygun gerçekçi bir mahiyet arz etmektedir.

Maddi-manevi sahalarda topyekün bir kalkınmayı; demokrasi, insan hakları, temel hak ve
özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesiyle beraber hayata geçirmesini hedef almaktadır.

Bölgesinde ve dünyada söz sahibi olan ve dünya barışının vazgeçilmez unsuru olan güçlü ve tam bağımsız Türkiye’yi yaşatmak ana amacımızdır.

Bu programın, sağduyu sahibi milletimizin desteğiyle başarıya ulaşacağına inanıyor, hayırlara vesile olmasını diliyoruz.




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol